Savaş mimarisi ve Türkiye'nin güvenlik yaklaşımı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Savaş mimarisi ve Türkiye'nin güvenlik yaklaşımı

Küresel gündem uzun yıllar boyunca, parçalı krizlerle şekillenirken, günümüz şartlarında tablo değişmiş, artık tek tek bölgesel krizler değil, birbiriyle bağlantılı küresel bir gerilim mimarisi oluşmaya başlamıştır. Pasifik’ten Karadeniz’e, Orta Doğu’dan Kızıldeniz’e kadar uzanan geniş bir hatta güçler birbirini tartar hale gelmiştir. Washington–Pekin rekabeti hızlanırken, Moskova–NATO gerilimi kalıcılaşan bir yöne evrilmiş, İsrail’in Orta Doğu’da takip ettiği saldırgan politika hem bölgesel hem de küresel ölçekli risk ve krizi derinleştirebilecek bir potansiyele erişmiştir.

Bir yandan mevcut savaşların şiddeti ve yayılma potansiyeli giderek artmakta diğer yandan sınırlı çatışmaların yeni savaşları doğurma riski de yükselmektedir. Gümrük tarifeleri ile karşılıklı uygulanan vergilendirmeler neticesinde rekabet kızışırken, iklim krizinin etkileri de somut ve yıkıcı şekilde kendini göstermeye başlamıştır.

Batı-Asya-Avrasya hattında yükselen ABD, Çin ve Rusya rekabeti artık daha görünür hale gelmiştir. Bu üç güç aktörün birbirine karşı yürüttüğü açık bir rekabetin, artık sadece diplomatik alanda değil, ekonomik, teknolojik ve askeri araçlarla yürütülür hale gelmesi de dikkatlerden kaçmamaktadır. Yani 21. yüzyılın soğuk savaşı daha sıcak, daha ekonomik ve daha teknolojik bir biçimde geri dönmektedir.

Pasifik’teki Tayvan gerilimi, dünya ekonomisinin kalbini temsil eden yarı iletken teknolojisinin geleceği üzerinden yürürken, ABD’nin Çin’e uyguladığı yüksek teknoloji ambargoları, Pekin’in bölgesel ittifaklar ve yeni pazarlar üzerinden geliştirdiği ekonomik karşı hamleler, küresel düzeni daha kırılgan hale getirmektedir. Tayvan’da çıkacak bir çatışma sadece Asya’yı değil, Avrupa’nın üretim hatlarını, Afrika’nın ticaret yollarını ve Orta Doğu’nun enerji dengelerini de altüst edebilecek bir potansiyele sahiptir.

 

Rusya–Ukrayna savaşının uzaması, ABD-AB arasındaki uyumsuzluk ve son yayınlanan 24 maddelik barış planı şartları daha karmaşıklaştırmaktadır. Giderek çözümsüz bir hale bürünen Rusya-Ukrayna hattında süregelen savaşta Karadeniz’in güvenliğinin sağlanması ve stratejik önemi daha da ön plana çıkmaktadır. Montrö ile kazandığımız haklar, Türkiye’nin elindeki en güçlü jeopolitik unsurlardan birisi olarak buradaki şartların ana belirleyicisi haline gelmiştir. NATO’nun Karadeniz’de “daha görünür” olma isteği Rusya-Ukrayna savaşı açısından yeni riskleri doğurabilecekken, Türkiye’nin tavizsiz yaklaşımı buradaki güvenliğin ana kaynağı olarak öne çıkmaktadır.

Öte yandan Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler yeni bir jeopolitik fay hattı oluşturmaktadır. İsrail’in geniş kapsamlı saldırıları, İran’ın bölgedeki nüfuz arayışı, Körfez ülkelerinin güvenlik tereddütleri ve Kızıldeniz’deki ticaret riskleri uzun süreli yeni krizleri de şimdiden işaret etmektedir.

Böylesi şartlar altında Türkiye’nin “bekle, gör, tavır al” politikasını takip etmesi tabii olarak beklenemez.

Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişle beraber dış politikada “stratejik otonomi” politikasını pekiştirmiş ve sağlam temeller üzerine oturtmuştur. Klasik ittifak ilişkileriyle açıklanamayacak kadar dinamik bir sürecin içerisinde Türkiye, artık tek kutuplu bir dünyada konum belirlemenin ötesinde, çok boyutlu krizlere karşı bir güvenlik doktrinini uygulamaktadır. 

Dünya artık yeni bir savaş mimarisinin eşiğine gelmiştir. Bu savaş illa askeri kabiliyetlerin çarpışmasıyla değil;ekonomi, ticaret, teknoloji ambargoları, enerji yaptırımları ile de vasat bulma potansiyeline sahiptir ve hatta ilk aşamaları yakın bir geçmişte tatbik edilmiştir.Şartların kızıştığı, düzensizlik ve belirsizliklerin daha da yoğunlaştığı dünya konjonktüründe her türlü risk ve fırsatların beraber değerlendirilmesi,Türkiye’nin 21.yüzyılın şekillenmesinde belirleyici aktör olmasının en önemli kaynağıdır. Kaldı ki bu yaklaşım sadece günün şartları değil, kadim devlet anlayışımızın yansımasıdır.

Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konum; dış siyaset anlamında temkinli, tedbirli ayrıca çok boyutlu bir yaklaşımın uygulanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda da milli siyasetimize, devlet ve millet yapımıza, gelecek tasavvurumuza uygun bir seçenek olan Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil “TRÇ” ittifakının inşa edilmesi gerekli bir hal almıştır.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...