Devlet Bahçeli’den gençlere öğütler

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Devlet Bahçeli’den gençlere öğütler

Bazı konuşmalar vardır; yalnızca kulaklara ulaşmaz, insanın ruhuna işlenir. Söz biter, fakat yankısı uzun süre devam eder. MHP Genel Başkanı, bilge lider Devlet Bahçeli’nin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 22. Dönemi için yaptığı konuşma da tam olarak böyleydi. Bu, sıradan bir tören konuşması değil; ülkenin yarınlarını omuzlayacak genç siyasetçilere yapılmış ciddi bir uyarı ve güçlü bir sorumluluk çağrısıydı.

Bu konuşma, bir hatırlatmaydı: MHP’de siyaset yapmak, bir makam ya da unvan arayışı değil; bir ahlakın, bir duruşun ve bir iradenin adıdır. Çünkü gelecek, servetle, güç tutkusu ya da makam hırsıyla değil; bilgiyle, cesaretle, adaletle ve vatan sevgisiyle inşa edilir.

Bilge Lider Devlet Bahçeli’nin sözleri, bu topraklarda doğmanın, bu bayrağın gölgesinde yetişmenin ve bu millete ait olmanın yüklediği sorumluluğu yeniden hatırlatıyordu. 

Törenin hafızalara kazınan cümlelerinden biri şuydu: “Zekayı sınırlandıramazsınız. Hayallere gem vuramazsınız.” Bugünün gençleri rekabet, beklenti ve hız çağında yaşıyor. Öyle ki bazen hayal kurmak bile gereksiz bir lüksmüş gibi gösteriliyor. Oysa her ilerleme önce zihinde doğar; her büyük adım, bir hayalin peşinden gitme cesaretiyle atılır. Bu söz, genç siyasetçilere bir çağrıydı: “Hayal etmekten, hedeflerinizi yüksek tutmaktan korkmayınız.” 

Konuşmanın en temel mesajlarından biri de şuydu: “Bir mesleğiniz olsun ama bir kültür meşguliyetiniz de olsun.” Bu cümle, sadece ekmeğini kazanmanın değil, aynı zamanda bu milletin değerleriyle yoğrulmuş bir şahsiyet olmanın gerekliliğini anlatır. Meslek, insanın hayatını sürdürmesi için gereklidir ancak kültür, insanın hangi millete ait olduğunu hatırlatır, duruşunu güçlendirir, kimliğini şekillendirir, ecdadının emanetine saygı duyar.

Ardından gelen şu söz ise bir duruşun formülü gibiydi: “Aklıselim olunuz, kalbiselim olunuz, zevkiselim olunuz. Ne olursanız olunuz, adam gibi adam olunuz. Bu öğüt, hayatın değerini yalnızca başarı, güç ya da unvanların belirlemediğini; asıl değerin özü ve sözü düzgün insan kalabilmekte, vefada ve ahlakta olduğunu hatırlatan güçlü bir mirastır.

Aynı öğüdün devamı da bir kimliğin omurgasını çiziyor: “Ülkenize, ülkünüze, ilkelerinize bağlı kalınız.” İnsan hayatı boyunca üç şeye yaslanır; toprağına, ülküsüne ve ilkesine. Toprak, yalnızca sınırlar ve coğrafya değildir; hafızadır. Dilin, sesin, kimliğindir. İnsan ülkesinden koparsa, geçmişini kaybeder. Ülkü ise, ileriye bakan pusuladır. Bugünü değil, yarını düşünebilmek; umudu diri tutabilmektir. Ülküsü olmayanın yönü olmaz; savrulur. Belki de en kritik olan ilkedir. Çünkü ilkesiz sadakat, kör itaatten ibarettir. İlke, insanın kendine verdiği sözdür; eğilip bükülmemek, çıkar karşısında kaybolmamak, zor zamanlarda bile doğruyu söyleyebilmektir.

Bir diğer uyarı ise kültürel kodlarla akıl arasında kurulan köprü niteliğindeydi: “Hem göreneğe, hem de gerçeklere dayanınız.” Yani, milletin hafızasına, değerlerine ve kültürüne yaslanırken; aynı zamanda bilimden, akıldan ve gerçeğin ışığından kopmayın uyarısı.

Konuşmanın son bölümü adeta bir hayat pusulası niteliğindeydi: “Düşüncesiz bir zihnin susmak bilmeyen dili olmak yerine; düşünen ama az söyleyen, öz söyleyen bir dimağ olunuz.” Bu söz, duyguların ani tepkilerine teslim olup konuşan değil; önce düşünen, sonra konuşan bir duruşu işaret ediyordu. Çünkü mesele çok konuşmak değil; doğru zamanda, doğru sözü söyleyebilmektir. Bugün gürültünün düşüncenin önüne geçtiği, seslerin çoğalıp anlamın karardığı bir çağda, değerli olan artık sesin yüksekliği değil, sözün taşıdığı derinliktir. Bu nedenle bu nasihat sadece bir cümle değil; bir karakter tarifidir: Az söyleyin ama özü söyleyin. Sesiniz değil, sözünüz konuşsun.

Tören sona erdiğinde, gençlerin ellerinde sadece bir sertifika yoktu. Bir sorumluluğun, bir umudun ve cesaret isteyen yeni bir başlangıcın sembolü vardı. Çünkü o belge, yalnızca “başardınız” demiyor, aynı zamanda “artık sıra sizde” diyordu.

Eğer Yeni Yüzyıl, “Türk Yüzyılı” olacaksa bunun mayası işte bu sözlerde; o sözlerin ağırlığını taşıyacak karakterde ve bu millete hizmet etmeyi şeref sayacak genç zihinlerde saklıdır. Şimdi onlara düşen, o sözleri yalnızca duymak değil; yaşamak, yaşatmak ve yarınlara taşımaktır. Çünkü gelecek, hatırlayanların değil, hatırlattıklarını sürdürebilenlerin omuzlarında yükselir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...