Dil kimliğimizin sessiz çığlığı: Tabelalar

Türkiye, jeopolitik ve stratejik konumu gereği, tarih boyunca yalnızca askeri ya da siyasi değil; ekonomik, kültürel, zihinsel ve özellikle dil alanında da sürekli bir kuşatma altında kalmıştır. Unutmayalım: Savaş yalnızca tankla, tüfekle, uçakla değil; kültür, dijital içerikler, finansal bağımlılıklar, dil ve hatta sokak tabelalarıyla da yürütülmektedir.
Sokaklarımızı bir süredir dikkatle izliyorum. Büyükşehirlerden başlayarak Anadolu’nun pek çok köşesinde yabancı dillerle yazılmış tabelalar, mağaza isimleri ve reklam panoları hızla çoğalıyor. İngilizce, Arapça, Rusça, Fransızca… Oysa bir ülkenin dili, onun kimliğidir, milletin sesidir, devletin taşıyıcı sütunudur.
Türkçe, binlerce yıllık bir geçmişe sahip, büyük medeniyetlerin taşıyıcısı olan kadim bir dildir. Ancak son yıllarda bu miras, gözümüzün önünde aşındırılıyor. Tabelalar sadece yön gösteren ya da işletmeleri tanıtan araçlar değildir; aynı zamanda o şehrin kültürel kimliğini, tarihsel dokusunu ve aidiyet duygusunu da temsil eder.
Bugün sokaklarda yürürken kendimize şu soruyu sormadan edemiyoruz: "Neden ve nasıl bu hale geldik?" Yabancı işletmelerin artışı, göçün etkisi, turizm kaygısı, "modern" ya da "havalı" görünme arzusu, dil yasalarının yetersizliği ve denetim etkisizliği gibi birçok gerekçe sıralanabilir. Ancak bu gerekçelerin hiçbiri Türkçenin kamusal alandaki varlığını yok saymayı meşru kılmaz.
Bu mesele sadece bir tercih değil; bir beka meselesidir. Dilini kaybeden bir millet, kimliğini, yönünü ve varoluş ruhunu da kaybeder. Bu nedenle Türkçeye sahip çıkmak, sadece bir dile değil, bir medeniyetin devamlılığına da sahip çıkmaktır.
Türkçeye yer vermeyen bir iş yeri, bu toprağın kültürüne de sırtını dönmüş sayılır. Ve biz, sırtını dönmeyenlerin sesine kulak vererek bu kültürü yaşatmalıyız.
İlgili kurumlar ve Türk Dil Kurumu kamusal alanda Türkçenin doğru ve yeterli kullanılmasını destekliyor. Ancak uygulamada bu çağrılar büyük oranda karşılıksız kalıyor. Belediyeler iş yeri ruhsatı verirken Türkçe kullanımını zorunlu kılamıyor. Bazı yerel yönetimler örnek çalışmalar başlatsa da, bu çabalar ülke geneline yayılamıyor.
Türk Milliyetçileri, Türk milletinin diline, kültürüne, tarihine ve kimliğine sahip çıkmayı savunur. Bu düşünceye gönül verenlerin temel ilkelerinden biri, Türkçenin korunması ve geliştirilmesidir. Bu nedenledir ki Türk milliyetçileri iş yerlerine, markalarına, hatta sosyal medya hesaplarına İngilizce ya da başka yabancı dillerde isimler kullanmaktan kesinlikle geri durmalıdır.
Sömürgeci düzene hayranlık duyanların tercihini anlayabiliriz. Ama milliyetçi çizgide olduğunu söyleyen belediyelerin ve yöneticilerin bu konuda sadece hassas değil, kararlı olması da gerekir. Çünkü Türkçe, yalnızca iletişim aracı değil; aynı zamanda Türk kimliğinin taşıyıcısıdır.
Tabelalar sadece yazıdan ibaret değildir; bir milletin aynasıdır. Bugün görmezden gelirsek, susarsak, yarın kendi sokaklarımızda yönümüzü kaybedebilir, kendimize yabancılaşabiliriz.
Unutmayalım: Dilini korumayan bir millet, geleceğini de koruyamaz. En ağır bedeli ise gelecek nesiller öder.