Orta Doğu’da tehlikeli eşik: İran-İsrail savaşı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Orta Doğu’da tehlikeli eşik: İran-İsrail savaşı

13 Haziran 2025… Sadece bir tarih değil, Orta Doğu'daki dengelerin kırılma noktası. İsrail’in “Yükselen Aslan” isimli hava operasyonuyla İran'a yönelik başlattığı saldırı, bölgedeki yıllardır süregelen gerilimi artık doğrudan bir savaşa dönüştürdü. Ancak bu çatışma, yalnızca bugünün sorunu değil; kökleri 1979 İran İslâm Devrimi’ne kadar uzanan, uzun vadeli ideolojik ve jeopolitik bir hesaplaşmanın günümüzdeki tezahürüdür.

Siyonist İsrail, İran’ın nükleer programını varoluşsal bir tehdit olarak görürken; ABD, “rejim değişikliği” hedefiyle bölgeye şekil vermeye çalıştı. İran ise bu kuşatmaya karşı “direniş ekseni”ni vekaletler üzerinden şekillendirmeye çalıştı. Ancak 2025’te yaşanan doğrudan savaş, artık vekalet savaşlarının yerini asalet savaşlarına bıraktığını göstermektedir.

Terör Devleti İsrail’in 13 Haziran’daki saldırısında İran’ın nükleer tesisleri, askeri üsleri ve komuta kademesi hedef alındı. İran Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları Komutanı da dahil olmak üzere üst düzey isimler ve bir çok sivil hayatını kaybetti. 

Tahran bu saldırıyı egemenliğine doğrudan bir tehdit olarak değerlendirdi ve “Vaat Edilen Gerçek 3” operasyonuyla yanıt verdi. Bu gelişmeler, yalnızca askeri değil; ekonomik, diplomatik ve psikolojik boyutlarıyla da tüm bölgeyi etkiledi.

İsrail’in İran’a yönelik saldırısı ve İran'ın misillemesi üçüncü gününde sürüyor.

Savaşın ilk yankısı enerji piyasasında hissedildi. Hürmüz Boğazı üzerinden geçen kritik enerji hatlarının güvenliği, yeniden küresel bir endişe kaynağı haline geldi. Saldırının ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi acil olarak toplandı. Ancak ne yazık ki sonuç, yine bir diplomatik fiyasko oldu. Uluslararası sistemin krizleri önleyemediği, çözüm üretemediği bir kez daha gözler önüne serildi.

Orta Doğu’da jeopolitik fay hatları yeniden kırılıyor. İran ile İsrail arasındaki bu çatışma, artık yalnızca iki ülkenin değil; bölge ülkelerinin, küresel güçlerin ve dünya ekonomisinin de kaderini etkileyecek bir potansiyele sahip.

Bu gelişmelerin gölgesinde, Türkiye gibi bölge ülkeleri için zaman daralıyor. Artık alışıldık yöntemlerle hareket etmek mümkün değil. 

İran-İsrail Savaşında Türkiye Nerede Duruyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, savaşın ilk saatlerinde yaptığı açıklamada İsrail’in hava saldırısını sert sözlerle eleştirdi. Saldırıyı “uluslararası hukuku hiçe sayan, apaçık bir provokasyon” olarak niteleyen Erdoğan, Netanyahu yönetiminin eylemlerinin yalnızca bölgeyi değil, tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklediğini ifade etti. “Netanyahu yönetimi; pervasız, saldırgan ve hukuk tanımaz tutumlarıyla bölgemizi ve küresel barışı tehdit etmektedir. Uluslararası toplum artık bu İsrail haydutluğuna ‘dur’ demek zorundadır” diyen Cumhurbaşkanı, dünya kamuoyunu daha kararlı ve sorumlu bir tutum almaya çağırdı.

Savaşın yalnızca İran’ı değil, Türkiye’yi de hedef aldığına dair uyarı ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. Bilge Lider Bahçeli’ye göre bu saldırı, “Türkiye’ye yönelik sinsi ve stratejik bir mesaj niteliği taşımaktadır.” açıklamasında şu çarpıcı ifadeler yer aldı: “İsrail’in saldırısı sadece İran’a değil, Türkiye’ye de sinsi bir mesajdır. İsrail’in durdurulması hem milli güvenliğimiz hem de bölge barışı açısından tarihi bir sorumluluktur.”

Bu söylemler, Türkiye'nin sadece izleyen değil, bölge güvenliğinin doğrudan paydaşı olduğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda Ankara’nın içeride milli birlik ve dayanışma, dışarıda ise çok yönlü ve aktif diplomasi ile bu yeni güvenlik sınavına hazırlanması gerektiği mesajını veriyor.

Türkiye, bu açıklamalarla açık bir şekilde hem İsrail’in saldırganlığını lanetlemiş, hem de İran’a diplomatik destek mesajı vermiş oldu.

Türkiye uzun yıllardır, bölgedeki vekalet savaşlarında dengeli bir duruş ortaya koydu. Ancak yeni gelişmeler Türkiye’nin dış politika reflekslerinin daha sertleştirmesine neden olabilir.

Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası platformlarda arabuluculuk girişimlerine öncülük eden bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Bölgesel barışa katkı sağlama hedefi doğrultusunda, İran ile İsrail arasındaki gerilimi azaltmaya yönelik çabaları sürdürebilecek önemli ve etkili bir diplomatik güç konumundadır. Bölgedeki her türlü barışın umut ışığı Türkiye’dir.

Artık Yeter: Birlik Zamanı Gelmedi mi?

Tüm halkı Müslüman ülkelere sesleniyorum: Artık uyanma, silkelenme, kendi gücümüzü ve değerlerimizi yeniden hatırlama zamanıdır.

Yıllardır bize, “Dünya ekonomisine onlar hâkimmiş… Medyada onların sesi baskınmış… En güçlü istihbarat örgütlerinden biri onlardaymış… Her yerde destekçileri, lobileri, sözde sivil toplum yapıları varmış…” diye söylendi durdu.

Peki ya bizim inancımız, gücümüz ve sahip olduklarımız? Bizim sabrımız, direncimiz, adalet anlayışımız, Allah’a olan sarsılmaz güvenimize ne oldu?

Biz Müslümanlar olarak artık sadece izlemek değil, suskunluğu bozmak ve kardeşliğimizi yeniden inşa etmek zorundayız.

Bugün, Siyonist terör devletinin zulmüne ve onun her düzeydeki destekçilerine karşı yalnızca tepki değil; bilinçli, kararlı, ilkeli ve topyekûn bir duruş sergilemenin zamanıdır. Bu duruş; nefret değil, adalet için, ayrışmak değil, birleşmek için, yıkmak değil, onarmak için olmalıdır.

Unutmayalım: Asıl güç, imanla yoğrulmuş birliktedir. Türk gibi olmaktır.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...