İçeriye “selam”, dışarıya “şalom”
Gazze’de yaşananlar sadece bir savaş değil; uluslararası hukuka göre “açlığı savaş yöntemi olarak kullanarak” gerçekleştirilmiş bir savaş suçudur. Bugün nüfusun yüzde 93’ü, art arda gelen açlık koşullarında yaşam mücadelesi vermektedir. Yüz binlerce masum, özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamile kadınlar, açlık ve hastalıkla sistematik olarak yok edilmektedir.
Ne var ki, Siyonist Terör Devleti (STD) İsrail’in elebaşları bu açlıktan ölümleri inkar etmesi, insani bir suçun çok ötesinde akıl ve kalbin birlikte iflas ettiği bir vicdansızlık örneğidir. Daha da acı olan, uluslararası toplumun bu vahşi tablolara karşı ciddi baskı uygulamak yerine, ticaret ve çıkar ilişkilerine öncelik vermesidir.
İşte tam bu noktada, başta sözde “gelişmiş ülkeler” olmak üzere birçok Arap ve Müslüman ülkenin STD İsrail’le ticaret yapmaya devam etmesi anlaşılır gibi değildir. STD İsrail’e aktarılan her kuruş, savunma sanayinde silah ve mühimmat olarak geri dönmekte; Gazze’deki sivillerin üzerine bomba olarak yağmaktadır. Bu vahim çelişki, yalnızca İslam dünyasının değil, insanlık vicdanının da ağır bir sınavdan geçtiğini göstermektedir.
Bu utanç tablosu karşısında Türkiye, net ve kararlı bir duruş sergileyen ender ülkelerden biridir. Türkiye STD İsrail’le tüm ticari ilişkilerini askıya almış, gümrük sistemi tamamen kapatılmıştır. Bu karar sadece ekonomik bir yaptırım değil, ahlaki ve insani bir duruşun açık göstergesidir. Türkiye, Filistin halkının yanında olduğunu sözle değil, eylemle de ortaya koymaktadır.
Tüm baskılara rağmen STD İsrail’le ticari ve diplomatik ilişkileri kesmeyi göze alan Türkiye, “Filistin davası insanlık onurunun sınavıdır” diyerek Türkiye’yi sadece bölgesel değil, küresel ölçekte adaletin sesi haline getirmiştir.
Gazze’de yaşanan insanlık dramı, yalnızca İsrail’in değil, ona dolaylı ya da doğrudan destek verenlerin de suç ortaklığıyla devam etmektedir. Bugün İsrail’e gönderilen her konteyner, yarın bir Filistinli çocuğun mezarını derinleştirmektedir. Tarih, zalime sessiz kalanları ve ticaretlerini vicdanlarının önüne koyanları asla unutmayacaktır.
Bu karanlık tabloda ise en yüksek sesi Türkiye çıkarmaktadır. Cumhur İttifakı Filistin davasının dünyada sesi olmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin Filistin halkının yanında duruşunun hem iç hem dış siyasette ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor: “Biz millet olarak zulmün kimden geldiğine bakmayız. Mazlum kimse, onun yanındayız. Zalim kimse, onun karşısındayız!” Bu duruş, milletimizin tarihinden gelen derin bir sorumluluğun yansımasıdır. Sultan Abdülhamid’in Kudüs politikası, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı direniş ruhu bugün Gazze’deki tutumumuza rehberlik etmektedir.
MHP Genel Başkanı Bilge Lider Devlet Bahçeli, Gazze’de dökülen kanın hesabının sorulması gerektiğini vurgulamış, Filistin meselesini bir Arap değil, Türk-İslam medeniyetinin davası olarak tanımlamıştır. Batı’nın çifte standardına, Arap dünyasının sessizliğine karşı Türkiye’nin yalnız da olsa haklının yanında olması gerektiğini savunmuş, “Kudüs Paktı” çağrısıyla İslam dünyasına somut ve kararlı birlik önerisinde bulunmuştur. Bahçeli’nin bu söylemi, diplomatik çıkarların ötesinde, millî vicdanın ve adaletin sesi olarak tarihe geçmektedir: “Türk milleti zalime susmaz, mazluma sırtını dönmez.”
Filistin davası, bizim için bir Arap meselesi değil; Müslümanlık, insanlık ve şeref meselesidir. Türkiye, artık bölgesel bir güç olmaktan öte, adaleti savunan küresel bir vicdan haline gelmiştir. Filistin halkı Türkiye’yi “ümmetin kılıcı” ve “adaletin sesi” olarak görmektedir.Türkiye’nin kararlı duruşu, sadece Gazze değil, Doğu Türkistan’dan Karabağ’a, Afrika’dan Balkanlar’a kadar tüm mazlum coğrafyalara umut olmaktadır.
STD İsrail’in abluka, bombardıman ve aç bırakma politikası karşısında en yüksek sesi Türkiye çıkarırken, bazı Arap devletleri ya sessiz kalmakta ya da utanç verici şekilde STD İsrail’le aynı masada oturmaktadır. Arap yöneticileri koltuklarını korumak uğruna Filistin halkının yanında olmayı terk etmiş, dünyayı kan gölüne çeviren Batı ve STD İsrail’le ittifakı tercih etmiştir. Bu, sadece büyük bir utanç değil; tarih önünde kayda geçen bir ikiyüzlülüktür. İçeriye “Selam”, dışarıya “Şalom” çakmaktır.
Peki, nerede kaldı “İslam kardeşliği”? Nerede ümmet bilinci? Arap dünyasının bu ikiyüzlü ve çıkarcı politikası, sadece Filistin’e değil, kendi halklarına da ihanettir.
Türkiye, ecdadından miras aldığı tarih şuuru ve milletinin vicdanından beslenen ahlaki sorumlulukla Filistin davasına sahip çıkmaktadır. İçeriye de dışarıya da “Selam” çakmaktadır. Çünkü Türk milleti daima haklının ve mazlumun yanındadır ve olmaya da devam edecektir.
Dünya var oldukça Türk milleti, hakikatin ve insanlığın nöbetini tutmaya devam edecektir.