Arının kanadında iklim, ticaret ve hayat

YAYINLAMA:
Arının kanadında iklim, ticaret ve hayat

Ordu’nun Gürgentepe ilçesi Tepeköy Mahallesi’nde bu yıl ikincisi düzenlenen Bal ve Fındık Festivali sadece bir kültürel buluşma değil, aslında derin bir ekonomik ve ekolojik mesaj oldu. Benim dedem bölgenin ilk belki de ülkenin ilk gezgin arıcısı Dursun Yılmaz ile başlayan, Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği kurucu başkanı, zamanında yoklukta Türkiye’nin kırsal ekonomik kalkınmasında başı çeken Türkiye Kalkınma Vakfı ‘nın arıcılık projelerinin ve işletmelerinin yöneticisi babam Ziraat Y. Müh Bahri Yılmaz ile teknik eğitim ve örgütlenmeye taşınan bu serüven, bugün ülke ekonomisine değer katan stratejik bir üretim alanına dönüştü. İşte bu topraklar da, Türkiye’de gezgin arıcılığın doğduğu yerler.

Arı, doğanın en çalışkan ve en sessiz işçilerinden biri. Onun varlığı yalnızca bal demek de değil. Tarımsal üretimin yüzde 70’i, arıların bitkiler arasında kurduğu polen köprüsüne dayanıyor. Yani soframızdaki fındık, elma, kiraz, hatta sebzeler bile arının kanat çırpışıyla hayat buluyor. İklim değişikliğinin etkilerini en önce hisseden canlılardan biri de maalesef arı. Sıcaklık artışı, düzensiz yağışlar ve pestisit kullanımı arı kolonilerini tehdit ederken, aslında tüm gıda güvenliğimizi de riske atıyor.

Arıcılık, kırsalda gençlerin ve kadınların köyde kalabilmesi için en önemli gelir kaynaklarından birisi. Fındığın tek başına yetmediği dönemlerde, bal, bölge halkına ikinci bir ekmek kapısı oluyor. Gezgin arıcılıkla Türkiye’nin dört bir köşesinde üretilen ballar, ihracatla birlikte ülke ekonomisine döviz girdisi sağlıyor. Bu yönüyle arıcılık sadece doğayı korumak değil, aynı zamanda ekonomik kalkınmayı da desteklemek demek oluyor. Gerçekten Ordu’nun arıcılık yapılan köylerinde akan gelir döngüsü sayesinde şehre göç için okul dışında bir sebep kalmıyor.

Festivaller işte bu noktada yalnızca hasadını yapmış çiftçinin şenlikleri değil, aynı zamanda farkındalık alanıdır da. Bu şenlikte de bir yandan türküler eşliğinde birlik duygusu pekişirken, diğer yandan arının kıymeti tüm topluma hatırlatılmış oldu, aynı bu yazının amacındaki gibi. Ordu’nun dağ köylerinden yükselen bu ses, aslında tüm Türkiye’ye çağrıdır: Arıyı yaşat ki doğa yaşasın, doğa yaşasın ki insan da yaşasın, insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Barış Manço Anadolu şarkısında diyor ki; Sabah seher vakti düştüm yola / Anam sordu nire oğlum böyle /

Dedim ana fazla sorma bağrım yanık yeter sorma / Seher vakti düştüm yola / Günler boyu yol aldım durmadım / Pınar başlarında konakladım / Dağlar taşlar geçit verdi / Çayır çimen kilim serdi / Seher vakti düştüm yola / Ben bir yeşil gözlü yar sevmiştim / Gece gündüz başın beklemiştim / Bir kış günü vakit çaldı / Yarim son uykuya daldı.

Sanki bir gezgin arıcının hikayesi. Yeşilin, yaylanın, çiçeğin uğruna zamanında dedeme dedikleri gibi bir sineğin peşinde, zorluklarla, barakalarda, çadırlarda geçen bir ömürde, doğanın döngüsünde bir yaşam.

Bu vesileyle arıcıların da ülkenin tamamı için gıda zincirinde önemini vurgulamış olalım. Yazının ruhu bozulmasın burada taleplerini yazmayalım ama ilgililer bunları elbette biliyorlar, sadece birisi bal olmayan bala benzetilen ürünlerle mücadelenin yüksek gerekliliği.

Ben bu güzel etkinliğin gerçekleşmesinde emeği geçen Ordu Valisi Muammer Erol, Ordu Büyükşehir Belediyesi Başkanı M. Hilmi Güler, Gürgentepe Kaymakamı Emre Kazanasmaz başta olmak üzere belediye başkanlarımız, muhtarımız, dernek yöneticilerimiz, sanatçılarımız ve gönülden destek veren hemşehrilerimize teşekkür ediyorum, sadece bir hemşehrileri değil ayrıca bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Onların katkısıyla Tepeköy’de ikincisi yapılan festival, geçmişten gelen bilgi birikiminin bir bayramı ve geleceğe bırakılacak en değerli mirasın habercisi olmuştur: Anadolu’nun kucağında bereketli topraklarda, arının kanat sesine kulak vererek sürdürülebilir bir yaşam kurabilmek.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...