Paralel Yapılar: İhanetin Psikolojisi

YAYINLAMA:
Paralel Yapılar: İhanetin Psikolojisi

Türkiye; üç kıtanın kavşağında, medeniyetlerin beşiğinde, enerji yollarının merkezinde, tarihin kalbinde bir ülkedir. Boğazlarımız, yeraltı ve üstü zenginliklerimiz, bereketli topraklarımız ve üç tarafımızı kuşatan denizlerimiz bize güç verir. İşte bu yüzden güzel vatanımızda hainler eksik olmaz; paralel yapılar tükenmez.

Paralel yapılar bağlamında ihanet; kişisel çıkar, aidiyet ihtiyacı veya propaganda etkisiyle devlete ve kuruma sadakatin yitirilmesidir. Devlete sadakati yitirmek; yalnızca kanunlara aykırı davranmak, sırları ifşa etmek ya da görevini kötüye kullanmak değildir. Bu, aynı zamanda toplumun bir bireyi olarak kendini artık devletin bir parçası görmemek, güven ve aidiyet duygusunu kaybetmek, hatta devleti yabancı ya da düşman olarak algılamaktır. Psikolojik boyutu; umutsuzluk, kırgınlık ve hayal kırıklıklarıyla devleti sahiplenmemek, onun meşruiyetine inancını yitirmek… İşte o an, bireyle devlet arasındaki görünmez bağlar kopmaya başlar.

Oysa devlet, milletin ortak iradesinin adıdır. Devlete sadakat, aslında kendi varlığımıza sadakattir. Bu bağ koptuğunda yalnızca devlet değil, toplumun da ruhu yara alır.

 Her toplumda görülen bu yapıların adı ve yöntemi farklı olabilir fakat amacı aynıdır: Devletin meşru düzenini bozmak, milletin ortak kültür ve ülkülerini istismar etmek.

İnsanlar bazen marjinal ideoloji ya da dincilik bağnazlığıyla; bazen menfaatle; bazen aidiyet ihtiyacı veya aldatılma yoluyla bu yapılara katılır. Ne var ki sonuç değişmez; paralel yapı hem bireyi hem milleti felakete sürükler. 

Türkiye’de paralel yapılar sadece tek bir grupla sınırlı kalmamıştır. Tarih boyunca askeri vesayet odakları, klikler ve çıkar ağları da devlete sızma girişiminde bulunmuş, devletin tarafsızlığını zedelemiş ve toplumsal kutuplaşmayı artırmıştır. Bu yapılar, meşru iradeyi ikame etmeye çalışırken devletin bağımsızlık, milletin adalet ve birliğine dair ülküsünü hedef alır. Meşru yapılara yanaşarak onları korunma aracı olarak kullanır. Bu nedenle onlarla mücadele, hem devletin hem de milletin görevidir. Onları tanımak, etkilerini bilmek, farkındalık geliştirmek ve uyanık olmak bu yüzden hayati önemdedir.

Bu yapılardan kurtuluşun yolları bellidir: Farkındalık geliştirmek, eleştirel düşünceyi güçlendirmek, sağlam sosyal bağlar kurmak, psikolojik destek mekanizmalarını çalıştırmak, ortak değerlerimize sahip çıkmak ve devletin sorumluluklarını taşeronlara devretmemek. Bu noktada devletin tüm kurum ve kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir; şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmaları işletilmeli, adalet ve etik ilkeleri etkinleştirilmelidir.

Devletin içinde gizlenmiş paralel yapılar, güveni aşındıran, kurumları çürüten sessiz ihanetçilerdir. Adalet’te hukuku; Milli Savunma ve İçişleri’nde güvenliği; Gençlik, Spor ve Milli Eğitim’de çocuk ve gençliği; Aile ve Sosyal Hizmetler’de aile bütünlüğünü; Kültür ve Turizm’de kültürel değerleri; Sağlık’ta toplum sağlığını; Maliye’de kaynakları; Dışişleri’nde ulusal çıkarları; Diyanet’te ise kutsal değerleri hedef alırlar. Amaçları devletin değil, kendi çıkarlarının güçlenmesidir.

Bunun bedeli ağırdır; kurumlar tıkanır, kaynaklar israf edilir, halkın devlete olan güveni zedelenir, milli hedefler sapar. Her bakanlık ve yerel yönetimler, bünyesindeki paralel yapı etkisini kırmak ve milletin güvenliğini sağlamak için sorumluluk almakla yükümlüdür. Toplumu eğitmek, gençleri korumak ve kamusal bilinci yükseltmek artık ertelemeye ve taşeronlar üzerinden yürütülmeye gelmez; özellikle Milli Eğitim ve yükseköğretim kurumlarının bu konuda sorumluluğu büyüktür.

Devletin ve milletin varlığını hedef alan paralel yapılar, ülkenin birliğini ve bekasını savunan milliyetçi-ülkücü gelenekten gelenleri engel olarak görür. Çünkü milletin birliği ve vatanın bölünmez bütünlüğü ülküsü, paralel yapıların karanlık hesaplarını boşa çıkarır. Kamusal alanda milliyetçi-ülkücü aidiyetlerin dışlanması, paralel yapılara alan açar ancak bunun bedelini tüm millet öder.

Paralel yapıların kadrolaşmasına çeşitli saiklerle izin vermek ya da bunu görmezden gelmek, ecdadın emaneti bu topraklara, şehit kanıyla yoğrulmuş vatanımıza yapılmış ağır bir haksızlıktır. Böyle bir ihanetin faturasını yalnızca bugün değil, gelecek nesillerimiz de canı ve özgürlüğü ile öder. 

Paralel ihanet zincirini kırmanın tek yolu şeffaflık, hukuki ve etik tutarlılık, adalet ile vatana ve millete güçlü aidiyet bilincidir. Paralel yapıların zaferi, ancak biz sessiz kaldığımızda, görmezden geldiğimizde, kandırıldığımızda ya da vatan evlatlarına sahip çıkamadığımızda mümkün olur. Oysa bu milletin genetik kodları her ihaneti parçalayacak iradeye sahiptir. Çünkü bu topraklar sıradan bir vatan değildir; ecdadın emaneti, şehit kanıyla yoğrulmuş, evlatlarımızın geleceğidir. İhanet edenler, buna göz yumanlar ve vatan evlatlarının ihanet şebekelerinin oyuncağı olmasını görmezden gelenler bilmelidir ki tarih ve milletin vicdanı, er ya da geç ihanetin hesabını sorar.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...