Ağ toplumu değil ağ kitlesi

YAYINLAMA:
Ağ toplumu değil ağ kitlesi

Gusteve Le Bon “Kitle Psikolojisi” adlı eserinde kitleyi rasyonelliği askıya alınmış bir güruh olarak tarif eder. Kitlenin en ayrıcı özelliği ise, milliyetleri, meslekleri, cinsiyetleri ve kendilerini bir araya toplayan her ne ise rastgele bir fertler topluluğu olduğudur. Kitlenin demokrasilerde toplanacağı en uygun mekân kamusal alanın ortak paylaşabileceği meydanlardır. İçerisinde bulunduğumuz dijital çağda enfokrasi demokrasinin hayaleti olmuş ve artık meydanlar zayıflamıştır. Kitleler meydanlar yerine ortak var olabildikleri alan olarak gördükleri sosyal ağlara yönelmişlerdir. Sosyal ağlarla anı yaşatmaya alıştırılmış kitleler an içinde var olmaya öyle arzu duymaktadırlar ki bu bazen kendilerini kaybetmelerine, neyi niçin yaptıklarının farkına bile varamamalarına neden olmaktadır. An içinde olma arzusu kitleleri sağduyudan koparmakta, yapacakları paylaşımı yapamadıkları zaman sanki olayın seyrinin dışında kaldıkları duygusuna düşmektedirler. Ortaya çıkan gelişmeler bağlamında bakıldığında oysa bunda tarihsel bir bilinç olmadığı gibi, gerçekleştirecekleri fiil de sadece kendilerini bağlayacak, yapılan yorumlar, anlık bir his veya duygu durumu olmaktan öteye geçmeyecektir. 

Günümüz palyatif toplumunda acı (hüzün ve merhamet)  geleneksel toplumlarda olduğu gibi anlam örüntüsüne ve dayanaklarına sahip değildir. Bir taraftan samimiyet ifadesi olabilirken diğer taraftan (ağ üzerinden) derin bir manipülasyonun aracı olabilir. Şu bir gerçekliktir ki, günümüz toplumu giderek otoriter bir yapı arz ederek daha fazla gözetleme ve kontrol içeren dijital alan içerisinde disipline edilmektedir ve sadece veri sağlanan bir araca dönüşmüş durumdadır. Bu da onu sosyolojik bir değerlendirmenin konusu olan toplumdan farklı kılmakta ve özellikle ağ içerisinde bir toplum kategorisi olarak değil, kitle olarak var olmaktadır. Toplumun ağ içerisindeki hareketleri üzerinden ölçülen temayüller onu hapsedildiği bir kişiselleştirilmiş internet ortamının aracına dönüştürmekte ve insan gerçekliği sadece kendi ekranında akan sosyal ağ akışından ibaret zannetmektedir. Çünkü dijital platformlar insanı sürekli olarak takip etmekte ve yönlendirmektedir. Bütün düşüncelerini, duygularını, niyetlerini ve eğilimlerini bu takip ile sömürmekte ama birey bunu ağ ortamında sörf veya özgür tercihler olarak görmektedir.  Bu büyülü akışın içine çekilen birey bir müddet sonra kendi sayfasının esiri olmakta, özgürlük adına çıktığı yolda özgürlük yitiminin kurbanı kılınmaktadır. Bir kitlenin parçası olduğu veya tekleşen bir zihniyetin aracı olduğunu idrak edememektedir.  

İnternet çağı zamanın akışını hızlandırmakta veya onu akışkan kılmaktadır. İnternet ağı üzerinden çeşitli mecralarda hangi mesele olursa olsun beğeni/like, paylaş imi ile bir tepki verilmesi istenmektedir. Bu tepkiler bazı zaman sanat, kültür, edebiyat içerikli ama çoğu zaman popüler kültür şeklinde kavramsallaştırılacak düzeyde paylaşımları ihtiva etmektedir. Duygu dünyasının yoğunluğu altında yapılan internet sörfü belirli meseleler karşısında bir kamuoyu oluşturma amacıyla yönlendirilmektedir. Sosyal medya ağları üzerinden araçsal iletişimle oluşturulan mesafenin yarattığı kolaycılık ve hukuki sürecin bağlayıcı olmayacağı duygusu paylaşımların dozuna yansımakta ve neredeyse bir iffetsizlik halini almaktadır.  Zaman zaman tayin edilmiş bir merkeze doğru yapılan çeşitli paylaşımlar kişiselleştirilmiş internet üzerinden hemen ortak bir ağ örüntüsü oluşturmaktadır. Ancak bu ağ toplumu olarak değil ağ kitlesi şeklinde kavramsallaştırılmalıdır. Bu gelişme çerçevesinde hemen “akıl” ve “analiz” askıya alınır, bunun yerini “duygu, heyecan ve güdü” alır. Mesuliyetsizlik duygusu internet ortamında daha fazla abartı ve arzu duygusuna yerini bırakır, belirli odaklar, gruplar veya şahıslar aracılığıyla bu ağ kitlesi bir hedefe doğru hızlıca yönlendirilir. Yapısı gereği yüz yüze iletişimin olmadığı, klavyenin araçsallaştırıldığı bu akışkanlık sürecinde sağduyu askıya alınır.   Yapılan değerlendirme ve açıklamalar çoğu zaman belirli bir odak adına planlamış bir program niteliği arz eder.  Sahte hesaplar aracılığıyla buna yön tayin edilir. Yapılan seri paylaşımlar eklenince de olay istenilen hedefe doğrultulmuş olur. Yönlendirilen hedefe doğru bazen üstü kapalı bazen de açık olarak sağduyudan yoksun, ağır ithamların bulunduğu kirli bir propaganda işler. Lakin internet üzerinden olayların akışının mahiyetini bilenler açısından ağ üzerinden oluşturulan kirli propaganda ve hedeflenen, oluşturulmak istenen algı, bağlamdan ve samimi duygudan uzak görüntü verir.* İşte bu ve benzeri gerçeklikler hiç kuşkusuz sosyal medyaya ilişkin birçok düzenlemenin yapılması gerektiğine de temel teşkil eder.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...