Türkçe konuşan Suriyeliler ve bölgesel güç birliği

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Türkçe konuşan Suriyeliler ve bölgesel güç birliği

Suriye’de Beşar Esad’ın kontrolündeki Baas rejimi, Aralık 2024’te muhalif güçler tarafından devrilmişti. Bu gelişme, 61 yıllık Baas Partisi egemenliğinin ve 13 yıldır süren iç savaşın sona erdiği tarihi bir dönüm noktası oldu. Bugün, Aralık 2025 itibarıyla devrilmenin birinci yıldönümü ülkede büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Başkent Şam’da yüz binlerce kişinin katıldığı görkemli törenler düzenlenirken, Suriye ordusu da geniş katılımlı bir askeri geçit töreni gerçekleştirdi.

Türkiye’deki bazı televizyon kanalları, halkın coşkusunu ve askeri töreni canlı olarak yayınladı. Yayınlarda dikkat çeken bir detay vardı: Mikrofon uzatılan çok sayıda kişinin akıcı bir şekilde Türkçe konuşması. 

Bu kişilerin büyük bölümü, yıllarca Türkiye’de sığınmacı olarak yaşamış, bu süreçte Türkçe öğrenmiş ve rejimin yıkılmasının ardından vatanlarına geri dönmüş Suriyelilerden oluşuyordu.

Türkiye’nin Suriye’nin yeni yönetimiyle kurduğu saygın ve samimi diyalogların yanı sıra, ülkemizde yıllarca misafir ettiğimiz bu insanların bugün Suriye’de yeniden var oluşu; güçlü bir ahde vefa duygusu yaratıyor ve ortak geleceğe dair umut verici bir köprü kuruyor.

Son bir yıldır Suriye’nin düştüğü yerden yeniden ayağa kalkışına tanık oluyoruz. Türkiye ile Suriye arasındaki bu vefa köprüsü, bölgesel oyunlar ve tezgâhlar karşısında her iki devlet için adeta bir zırh vazifesi görecektir. Çünkü Suriye’yi bölme ve parçalama projesinden hâlâ vazgeçmiş değiller.

Bunun farkında olarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak isteyen Araplar, Türkmenler ve Kürtler, devletlerinin etrafında güç birliği ölçüsünde kenetlenmiş durumdadır. ABD ve İsrail projeleri uğruna feda edecek tek bir karış topraklarının bile olmadığını her fırsatta açıkça ifade etmektedirler.

Suriye’yi ABD–İsrail taşeronluğu adına bölmek isteyenler de er ya da geç Suriye devletinin ortaya koyduğu bu kararlı çizgiyi kabul etmek zorunda kalacaktır. Hem Türkiye hem de Suriye bu konuda çok net bir duruş sergilemekte, son uyarılarını yapmakta ve her türlü hazırlığı tamamlamış görünmektedir.

Başta ifade ettiğim gibi, Suriye’deki en büyük gücümüz; yıllar boyunca Suriyeli sığınmacılara Türkiye’de gösterdiğimiz merhamet, onlara sunduğumuz ev sahipliği ve iş alanlarında bölüşerek paylaştığımız ekmek olacaktır. Şam meydanındaki kutlamalarda Türkçe konuşan Suriyelileri görünce, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 2022 yılındaki şu sözleri aklıma geldi:

“Biz, gelecek nesillere her anlamda güvenceye kavuşturulmuş bir vatan, bir millet, bir devlet emanet etmekle mesul ve mezunuz.
Biz il sayısı 100 olan, nüfusu da 100 milyona ulaşmış bir Türkiye’yi hedefliyoruz.
Şunun da farkındayız ki, sığınmacı sorunu Türkiye’nin uzun yıllar taşıyabileceği, hazmedebileceği ve tahammül edeceği bir sorun olmaktan tamamen çıkmıştır.
Ancak bu çarpıcı gerçek; ülkemizde misafir olarak bulunan sığınmacılara cephe açmak, onları sosyal ve ekonomik hayattan tecrit etmek anlamına gelmemelidir, bize göre de gelmeyecektir.
Nihayetinde Suriyeli sığınmacılar bugün misafirimizse, yarın komşumuz olacaklardır.
Komşu komşunun külüne de her zaman muhtaçtır.”

Sayın Devlet Bahçeli’nin bu sözlerinin, bugün ortaya çıkan tabloyu yıllar öncesinden öngören bir vizyonu yansıttığını söylemek gerçekçi bir yorum olacaktır.

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişki, “Komşu komşunun külüne de her zaman muhtaçtır” sözünün işaret ettiği ölçüde yakın ve birbirini tamamlayıcı bir kader birliğini taşımaktadır.

(Eskiden evlerde ocaklarda odun ya da tezek yakılırdı. Ateş söndükten sonra geriye kalan kül çoğu kişi için değersiz görünse de, bazen yeni bir ateş yakmak için gerekli olan köz o külün içinden çıkarılırdı. Kendi ocağındaki ateş tamamen sönmüşse, insan komşusunun kapısını çalar ve “Biraz köz verebilir misiniz?” diye sorardı; çünkü komşunun külünde bile hayatı yeniden canlandıracak bir kor bulunabilirdi.)

Bugün Türkiye–Suriye ilişkisi, askeri, ekonomik ve kültürel her alanda gerektiğinde “komşunun külündeki köz”ü isteyebilecek kadar samimi, doğal ve iç içe bir mahiyete sahiptir.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Suriye’de biz kiminle mücadele ettiğimizi biliyoruz” diyerek Türkiye’yi işaret etmesi de işte bu güçlü mahiyeti görmesinden kaynaklanmaktadır.

Güçlü Türkmen damarı olan Suriye’de Araplarla ve Kürtlerle oluşan bu güç birliği, Türkiye–Suriye dostluğunu tek yumruk haline getirecektir. 

“Terörsüz Türkiye ve Bölge” hedefi de başarıya ulaşırsa, bölgedeki tüm komşu ülkeler kaos, çatışma ve savaştan uzaklaşarak kendi ayakları üzerinde duran ve birbiriyle iş birliği yapan ülkeler hâline gelecektir. ABD ve İsrail planları karşısında da Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin yapması gereken zaten budur.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...