ABD ile Çin arasında geniş bir zaman aralığını kapsayan küresel rekabet son dönemlerde ABD’li üst düzey yetkililerin Çin ziyaretleri ile yeni bir dönemin başlayabileceği sinyalini vermektedir.

ABD’nin liberal politikalarının geçerliliğini yitirmeye başladığı ve artık dayatmalarla, sınamalarla oluşturmaya çalıştığı tek kutuplu dünya düzeninin kabul görmediği küresel atmosferde ABD’den doğan boşluğun Çin tarafından doldurulmaya başlaması ve Çin’in Orta Doğu, Arap Yarımadası ve Körfez’de etkinliğinin giderek artması ile beraber yine ABD’nin Çin’i ekonomik olarak çevreleme politikalarının somut sonuçlar vermemesi ABD’yi Çin ile ilişkileri geliştirme rotasına yönlendirmiştir.

Geçtiğimiz haziran ayında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Çin ziyaretinden sonra yaptığı basın açıklamasında iki ülkenin ilişkilerinin istikrara kavuşması gerekliliğini vurgulaması ABD’nin Çin ile ilişkilerini geliştirme konusunda çalışma sürdürme konusunda istekli ve kararlı olduğunu işaret etmektedir. Blinken’ın diğer yandan Tayvan meselesinde ABD’nin tavrının aynı olduğunu belirtmesi ise süreci yürütürken ABD’nin bazı konularda taviz vermekten uzak olduğunu da göstermektedir.

 Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in görüşmeye dair "İki taraf da Başkan Joe Biden ve benim Bali'de vardığımız ortak mutabakat doğrultusunda hareket etmeyi kabul etti. İki taraf da ilerleme kaydetti ve bazı konularda anlaşmaya vardı. Bu çok iyi" şeklindeki açıklaması Çin tarafının da iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi adına istekli olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici olmuştur.

Blinken’ın Çin ziyaretinin ardından geçtiğimiz günlerde ABD Hazine Bakanı Jannet Yellen da 9 Temmuz’a kadar sürecek olan Pekin ziyaretine başlamıştır. Bu kapsamda Yellen, Çin Başbakanı Li Qiang ile görüşmüş ve görüşmenin ardından yaptığı basın açıklamasında ABD’nin Çin’den ayrışmak gibi bir düşüncesinin olmadığını vurgulayarak dünyanın en büyük iki ekonomisi olan her iki ülkenin iletişim kanallarının düzenli olması gerektiğini belirtmesi dikkat çekici olmuştur. Yellen, Pekin ziyareti kapsamında ABD şirket temsilcileriyle de görüşme gerçekleştirmiş ve burada da ABD ve Çin arasındaki bağların kopmayacağı yönünde mesajlar vermiştir. Çin Maliye Bakanı ise iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler için elverişli ortam oluşturulması adına ABD’ye çağrıda bulunmuştur.

Her iki ülkenin de birbirleri ile olan ticari ilişkilerinde kısıtlamaların ve yaptırımların söz konusu olduğu bilinmekle beraber günümüz şartlarında iki ülke arasındaki ticaret hacminin hâlâ çok güçlü olduğu bilinmektedir. Çin hâlihazırda ABD borcunun en büyük iki sahibi iken ABD de Çin’in en büyük ticaret ortağı konumundadır. Ayrıca iki ülkenin rekabet ettikleri ortak pazarları mevcut olmakla beraber, Çin ve ABD birbirleri için önemli birer pazar hâlindedir. ABD Ticaret Bakanlığının son verilerine göre, iki ülke arasındaki mal ticareti geçen yıl 691 milyar dolara ulaşmıştır. Diğer taraftan ABD’nin Çin ile ticaretinde mal açığının 382 milyar doların üstüne çıkması ise ABD açısından Çin ile olan ilişkileri rayına sokmanın giderek daha da zorunlu hâle gelmeye başladığına işaret ediyor.