Korkunç bir görgüsüzlük, ürküten bir münafıklık…

Bu memlekete neler oluyor?

“Müslüman Türk” diye gururlandığımız ve İslam dünyası içinde verdiğimiz bu görüntünün, Amerikancı Vehhabi Suudlardan farkı var mı?

Tanrı'nın, bunca günahın, şirkin, münafıklığın, gösteriş ve depdebenin karşılığını vermeyeceğini mi düşünüyorsunuz?

Yaptıklarımızın yanımıza kâr kalacağını mı düşünüyorsunuz?

Tanrı ile aramıza sokulan bu putlar, şirkler, dünya tamahı cezasız mı kalır sanıyorsunuz?

Eyvah ki eyvah, Haçlının, ateistin, siyonistin sardığı vatanı, bir de içten içe Müslüman kılıklı imansızlık kemiriyor…

         *

Sade, mütevazı, hoşgörülü, haddini bilen, paylaşan “Müslüman Türk”e ne oldu?

“Örtünüyorum” diye Allah ile aldatmaya kalkan kadınlarımıza…

Hortumlayarak dünya nimetlerine tapınan adamlarımıza…

Tüyü bitmedik yetimlerin, kul haklarının üzerine abanan iblis kölelerine…

Kur’an’daki imanını menfaat kitabının şaşaasına pazarlayan zavallılara…

Lüks, israf, cehalet ve moda yamyamının kıskacında kıvranırken cephede aslan kesilen Muhammed’in Mehmetçiklerini doğuran annelere…

Başlar sıkmabaş, göbekler açık, suratlar boya küpü, pantolonlar yırtık pırtık dolaşan çocuklarımız…

Apartmanındaki “aç komşu”sundan habersiz kat maliklerine…

Allah’ın verdiği canı intiharla sonlandıran faiz bataklığındaki babalara…

Bize, “Müslüman Türk”e neler oluyor?

         *

Hangi alçak virüsü bünyemize soktular ki…

Medya dediğin tam bir asimilasyon makinesine dönüşmüş…

Her gece ahlâksız-ensest ilişkileri, rezil kara para yaşantılarını, cezasız kurşun vızıltılarını, kaynana-gelin çekişmelerini, fakirin fukaranın bayramda göremediği yemek programlarını seyretmek zorunda…

Gençler, evliler, yarışma şaklabanlığı içinde emeksiz, alın tersiz para kazandıkları yarışmaları takip etmek ihtiyacında…

Gazeteler onun bunun sermayesi, dergiler magazin çukurunda…

Adamın dediği gibi, aydınlar kitap yüklü merkebe dönüşmüş, milleti zehirlemekle meşgul…

“Müslüman Türk”ün bünyesindeki bu virüs, bize neler yapıyor böyle?

         *

Din-iman-Allah yolunda din ticareti, “Müslüman Türk”ün hangi kültüründe vardı?

''İslâm” diye Arap kültürüne koşanlar…

“Din” diye cemaat ve tarikatlarda saltanat üretenler…

“Adalet” diye cemaat ve siyaset yancısı kefesine ağırlık koyanlar…

“Ticaret” diye aldatmayı, sermaye uşaklığına soyunmayı marifet sayanlar…

“Devlet” diye mezheplerin at oynattığı kadro bölüşenler…

“Ahlâk” diye ikiyüzlülüğü ve ihaneti meslek belleyenler…

Vatanı ateş sarmış, aldırmayıp “siyaset” diye ikbal peşinde koşanlar…

Sahi “Müslüman Türk”e ne oldu?

Bu nasıl bir iman, bu nasıl bir dava, bu nasıl bir kavga?

Ayaktaysak, yıkılmadıysak, dünyaya direniyorsak…

Bir avuç inançlı, cesur, sabırlı, hayatlarını Türk milletine ve Kur’an ilhamlı bayrak ve vatan sevgisine adamış yiğitlerin yüzü suyu hürmetine…

Hatırlatayım onları tekrar…

Türkmen Beyi’nin Milliyetçi-Ülkücülere dediği gibi:

“Sizler, bir partinin mensupları değilsiniz… Bunun üstünde, Türk milletinin kaynağı, yüz akı, iftihar vesikası, millî kimliğimizin muhafızlarısınız!  Vatanın ve milletin karşılık beklemeyen sevdalıları olarak her döneme mührünüzü vurdunuz. Yeri geldi şehitleri kucakladınız, yeri geldi zindanlara kafa tuttunuz, demir parmaklıkları taş medreseye çevirdiniz, yeri geldi Yusuf yüzlü, Yunus gönüllü oldunuz. Yeri geldi darağaçlarına, cunta yönetimlerine, karanlık devirlere, yabancı projelere, düşman emellere ölüm pahasına meydan okudunuz. Millet davasını hiç bırakmadan, Allah yolundan hiç sapmadan, milliyetçiliğin tertemiz çizgisinden hiç ayrılmadan, ülkülerinizi Türk-İslâm ruhuyla örtüştürdünüz… Mensubu olmakla gurur duyduğumuz milletimiz sizlerden çok şey bekliyor…”

Artık mesele budur!

“Müslüman Türk”ü aslına rücu ettirmenin zamanı geçip gidemez, iş başına!