Bir yandan bazı ülkeler “okulları ve ekonomiyi tekrar başlatabilir miyiz?” diye çalışırken, akılların bir köşesinde hep salgının ikinci dalgasının olasılığı var. Görünen o ki, ekonomiler bir süre daha bu durumdan etkilenecek. Taşların yeniden karıldığı bu ortam geçince, ülkeler tekrar açıldığında ne değişikler olmuş olacak göreceğiz.

Örneğin, bu hafta başında Amerikan ham petrolünün fiyatı 0’a ve 0’ın altına indi. Yani depolar doldu, Amerikalı üreticiler de, “yeter ki bu petrolü alın, üzerine para verelim” noktasına geldiler. Diğer yerlerdeki üreticiler de çok farklı değil. Brent petrolünün fiyatları ise 20 doların altına indi. 40 doların altına indiğinde bu rakamın Rusya gibi ülkelerin maliyetlerini dahi karşılamadığını konuşuyorduk. 20 dolar altına inen bir petrol ise bu ülkeler için daha büyük bir zarar anlamına geliyor. Bütçeleri ağırlıklı olarak petrol gelirlerine bağlı ülkeler, petrol fiyatları ile karılan taşlar sonrasında hangi konumda olacaklar, bunu göreceğiz. Benzer fiyat çöküşlerinde, bundan zarar gören ülkelerin çıkış yollarını da akılda tutalım. Petrol gelirine bağlı ülkelerde ödeme dengesi bozulabilir, yönetimlere halk desteği azalabilir, bu ülkeler bu durumdan kurtulmak üzere bölgesel çatışmalarla istikrarsızlık oluşturmaya ve fiyatları yukarı doğru tetiklemeye çalışabilir. Bu anlamda özellikle Suudi Arabistan, BAE, Rusya gibi bir şekilde dünyanın farklı bölgelerinde temas halinde olduğumuz ülkelere çok daha dikkat kesilmek gereken bir dönemdeyiz görünüyor. Türkiye açısından ise petrol fiyatlarının düşüşünün bir avantaj olacağı açıktır. Bu zaman, petrol alımı ve stoğu için çok doğru bir zaman.

Bu noktada en son açıklamalarında MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin sözünü de vurgulamak gerekir: Yeni bir dünya tablosunun resmi çizilirken, yeni tarz siyaset ve sosyal ilişkiler ağının remzi şekillenmeye başlamıştır.

Gerçekten de yeni bir dünya tablosu çiziliyor. Birçok şey değişecek. Ancak bu tabloda “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenler kadar bundan emin değilim. Dünya birbirine bir hayli bağlı ve bağımlı. Salgının yayılma hızı aslında bu bağlılığın da bir işaretidir. Salgın sonrası da bu bağlılık ve bağımlılık tamamen kopmayacaktır. Ancak, salgın öncesinde de, özellikle son 5 yıldır devam eden korumacı politikaların salgın ile bir bahane daha bulacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Duvarlar biraz daha yükselecektir.

Ülkeler arz istikrarını sağlamaya odaklanacaktır. Her bir ihtiyaç kaleminde “ulusal stok” kavramı ve “yerli üretim” ilkesi güçlenmeye başlayacaktır. Bu anlamda, milliyetçi politikalar, uluslararasıcı ve küreselci bakışa baskın gelecektir. Burada lafımız, vaktiyle milleti ve milliyetinden, Türk’üm demekten utanan, buna alternatifler getirenlere gelsin: Artık Türklüğünüzü kabul edebilir, yerli üretimi savunabilirsiniz. Görünen o ki, dünya o kadar da hümanist değilmiş, Müslüman ülkelerin eli o kadar açık değilmiş, “medeni” Batı ise yokluk anında çakala dönüşüyormuş. Sevgili okuyucular, salgın sayesinde bir anlık gördüğünüz bu maskesiz yüzleri unutmayınız, salgın sonrasında gözünüze güzel görünebileceklerin esas yüzleri budur.

23 Nisan

Yarın 23 Nisan. Bu sene 23 Nisan’ı biraz daha farklı bir şekilde 31 şehirde dışarı çıkmadan geçireceğiz. Ancak Meclisimizin kampanyası ile tüm yurtta, tüm anneler, babalar, çocuklar, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile ilgili videolarını #VideonuYOLLACoşkuyu- YAŞA etiketiyle göndermeleri için davetliler. Davete icabet edelim, bu ülkenin her koşulda ayakta olduğunu ve ulusal egemenliğinin kıymetini bildiğini gösterelim.