24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşının seyri son dönemde değişmeye koyulmuştur. Ukrayna’nın karşı saldırıya geçmesinin akabinde Moskova savaşı artık kapısında hissetmeye başlamış özellikle de geçtiğimiz günlerde Rus topraklarında gerçekleşen Ukrayna saldırıları, Batı medyasında “Savaş Putin’in kapısında dayandı” yorumlarına sebep olmuştur.

Batı’nın gerek savaş öncesi gerginlik döneminde gerekse de savaşın başlamasının akabinde izlediği politikalar sebebiyle savaş, Ukrayna-Rusya sınırından çıkmış adeta Batı-Rusya savaşına evrilmiştir. Savaş öncesi, iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırıcı politika izleyen ve başını ABD’nin çektiği Batı dünyası, nitekim savaşın başlaması ile beraber Ukrayna’ya yüklü miktarlarda yardım yaparken, Rusya ile giriştiği yaptırım düellosunda ise beklediğinden daha fazla zarar görmüştür.

Geçtiğimiz günlerde NATO Genel Sekreteri Özel Dairesi Direktörü Stian Jenssen Norveç’in başkenti Oslo’da yaptığı açıklamada savaşın son bulması ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olabilmesi için topraklarının bir kısmını Rusya’ya vermesi gerektiğini iddia etti. Daha önce benzer açıklamalar ABD Başkanı Joe Biden ve Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’dan gelmiş ve Ukrayna tarafından sert tepki ile karşılanmıştı.

ABD tarafından dile getirilen “Rusya’ya toprak verilebilir” yönündeki açıklamalar, savaşın seyri açısından Rusya’ya bir yandan motivasyon sağlarken diğer yandan nükleer tehdidin arttığı ve bölgesel tesiri olan daha küçük çaplı nükleer silahların yakın bir gelecekte kullanılabileceği iddiaları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Görünen o ki savaşın uzaması için çaba gösteren çevrelerin bir şekilde savaşın sonlanması gerekliliğine olan düşüncesi de, hem kendi iç politikaları hem de farklı coğrafyalarda yürütmeye çalıştıkları politikalarının geleceği için zemin kazanmaya başlamıştır. Batı’nın dile getirdiği, Ukrayna’nın toprak vermesine dayalı proje; esasında Rusya’ya Ukrayna üzerinde kendine ait olduğunu iddia ettiği toprakları verirken, Ukrayna’yı ikiye bölüp oluşturulacak yeni bölgeyi NATO güdümlü bir yönetim haline getirmeyi ifade etmektedir. Ukrayna bu teklifi tabii olarak reddederken Rusya’nın açıklaması ise Ukrayna’nın Kiev’den vazgeçmesi durumunda NATO’ya üye olabileceği yönünde olmuştur.

Öte yandan 24 Şubat’tan beri devam eden malum savaşın şiddeti ve beraberinde getirmiş olduğu sonuçların olumsuz etkileri başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Batı’da daha derin hissedilmeye başlamıştır. Ayrıca 21.yüzyılda vasat bulan gelişmeler mevcut dünya konjonktüründe yeni denge ve değişimleri de beraberinde getirirken savaştan uzak coğrafyalarda da bazı çevreler, hükümetler üzerinden vesayet mücadelesi yürütmeye çalışmaktadır.

Tüm bu gelişmelere bakıldığında barışın sağlanması adına makul bir zeminin oluşturulmasının ve ortak bir mutabakata varılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Gelinen aşamada insani temelli, kalıcı barış ve istikrardan yana politikalar geliştirilmesinin elzem olduğu ve Türkiye gibi zaten bu yaklaşımla hareket eden ülkelerin ise dünya barışının sağlanmasında etkin rol oynayacağı görülebilmektedir.

Türkiye, savaşın en başından beri “birini diğerine tercih etmeme” yönündeki politikası ile iki ülke arasında barışın sağlanabilmesi adına bulunduğu girişimlerde somut sonuçlar alabilen tek ülke olmuştur.

Bu bağlamda önümüzdeki günlerde gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti, dünyanın içerisinde bulunduğu ve üçüncü dünya savaşının başlamak üzere olduğu yönündeki iddiaların gündeme gelmeye başladığı bir süreçte sadece bölgesel değil küresel anlamda da olumlu sonuçlar doğurabilecek yüksek bir potansiyeli ifade etmektedir.