Futbolda takımlar, oyuncularının birçok farklı yönünü çeşitli antrenmanlar yaparak geliştirip, maça çıkarlar. Fizik kondisyonlarını arttırırlar ki, doksan dakika dirençli olsunlar. Psikolojilerini güçlendirirler, oyunun sıkıntılı dönemlerinde vazgeçmesinler… Birlikte oynama duygusu geliştirip, oynayan 11 ile bekleyenler arasındaki bütünlüğü sağlasınlar.

Bütün bu antrenmanların asıl amacı ise, 2.44’e 7.32’lik dikdörtgen hedefi topla geçmenin yolunu bulmaktır. Yani futbolun meyvesi golü…

Teknik adamlar da bu hedef için özel tasarılar, taktikler geliştirir. Hareketli oyunda neler yapılabilir, durup-düşünme fırsatı olan duran toplar da neler yapılabilir? Hareketli oyun bir kenara, bazı teknik adamlar en kestirmeden gol için duran top taktikleri geliştirir.

Kornerden ön direğe orta yaptırıp, topu sektirip, arkadan sürpriz birine vurdurmak da bir taktiktir, doğrudan kalenin dışındaki oyuncuya şut ortası yapmak da. Penaltı atışında topu yana açıp geriden gelene gol attırmak da, bir taktiktir. Tüm bu çalışmalar oyuncunun yeteneğine, becerisine bir de teknik adamın vizyonuna bağlıdır.

Ve bütün bu çabalar sonucunda, duran topları gole çevirmede Avrupa’nın en başarılı ligleri sıralamasında dördüncü olmayı başardık. Süper Lig takımları, neredeyse üç duran top pozisyonundan birini icraata dönüştürüp, işi bitiriyor.

Geçen yıllarda, özellikle uluslararası maçlarda en çok, duran toplarda doğru pozisyon alamadığı, adam paylaşamadığı için gol yemekten kurtulamayan Türk takımları, sanki artık daha dikkatliler. Bu bakışla, Süper Ligi 3 pozisyondan 1’ini gol yaparak Avrupa dördüncüsü yapan duran top organizasyonlarını, 3 pozisyondan 2’sinde savunmanın başarısı olarak okuyabiliriz.