TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR

Demokrasi, özgürlük, insanlar hakları diyerek gezegende sömürülmedik alan bırakmayan tek dişi kalmış canavarın son kalan dişi Gazze’de düştü.

İsrail’i bebeklerin üzerine salan Batı, bu saatten sonra kimseyi demokrasi ve insan hakları bahanesiyle ısıramaz.

Gazzeli sivillerin üzerine yağdırılan bombalar bir bakıma Batı’nın ölüm marşını çalıyor.

Uluslararası siyasetin temiz eller operasyonuna ihtiyacı gün be gün artıyor.

Ellerini masum insanların kanına batıranların dilleriyle neler döndürdüğü Doğu’nun nazarında artık ehemmiyetsizdir.

Batı, ABD, Avrupa sözcüklerinin bu toprakların insanlarında uyandırdığı hissiyat tiksintidir.

Ama milyonlarca Müslümanın acımasızca katledildiği Afganistan ve Irak işgallerinden beri bu filme zaten aşinayız.

PKK’yı kendi ordusu gibi besleyip büyütmesinden ötürü Batı’nın karaktersizliğinden oldum olası dertliyiz.

Fakat Batı’nın şahsiyetsizliklerini yutkunarak geçiştirmek zorunda kalan bir Türkiye artık yok.

Kendi savunma/saldırı sistemlerini kendi kaynaklarıyla üreten, bölgesindeki oldubittileri balkondan seyretmeyi bırakıp araziye inen, kaliteye, liyakate, eğitime, üretime, bilimsel gelişmelere ağırlık verdiği nispette önünün kapatılması imkânsız olan bir Türkiye var.

Batı’nın bilimi, tekniği, ileri ve üstündür. Fakat geldikleri bilimsel seviyenin insanlığa olan katkısı, dünya genelinde yarattıkları devasa yıkımın altında kalmıştır.

15 milyon askere karşılık 45 milyon sivilin öldüğü İkinci Dünya Savaşı Batı’nın bölüşüm kavgasının eseridir.

ABD atom bombasını Japon sivillerin kafasına bırakırken çağının en ileri teknolojisine sahip devletidir.

Son teknoloji savaş mekanizmaları sivillerin üzerinde denenerek bilimsel kimlik kazanmıştır.

O halde Batılı devletler kime, hangi masalı anlatabilirler?

Batı’nın insan hakları, demokrasi gibi bayatlamış söylemleri bizim kültür depolarımızda bin yıldır tazeliğini koruyor.

Pek de uzak olmayan bir gelecekte, uygar insan ırkları, bütün dünyada yaban insan ırklarını yok edip onların yerini kapacaktır” vecizesini yumurtlayarak Batı barbarlığını bilimselleştiren Charles Darwin’den yüzyıllar önce bizim Yunus Emre’miz “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyor. Mevlana Celaleddin Rumi insanlığı bir bütün halinde kucaklayan “Ne olursan ol, gel” çağrısını yapıyor.

İnsanlığın aradığı huzur Doğu’nun sinesinde saklı. Soykırımla yok edilen Aborjinler, Kızılderililer, katledilen Vietnamlılar, köleleştirilen ve açlığa terk edilen Afrikalılar, Yakındoğu, Anadolu, Batı’nın alçaklık hikâyeleriyle dolu. Ve Türk’ün Nizam-ı Âlem ülküsü tarihin hiçbir döneminde bu kadar doğal taraftar biriktirmedi. İşte Türk ve Türkiye yüzyılında bu birikim süratle biçimlendirilmeli, mazlum milletlerin feryadı Türkiye’nin öncülüğünde ete kemiğe büründürülmelidir.