Türkiye, Libya ile yapılan tarihi anlaşmanın gereğini sahada da yapıyor. Bu ülkeye asker gönderme tezkeresinin Mecliste kabul edilmesinden hemen sonra, bütün dengeler bir anda değişti. Bir ateşkes sağlandı, Moskova’da taraflar bir araya getirildi. Libya’nın bir an önce huzura kavuşması için çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Diğer taraftan terörle mücadelede yeni adımlar atılıyor. Kıran’dan sonra Kapan Operasyonları başlatıldı ve hainlere hiçbir şekilde kaçacak yer bırakılmıyor. Barış Pınarı Harekâtı ile kontrol altına alınan Suriye sınırımızdan gelen şehit haberleri ciğerimizi sızlatırken, tehdit ve tehlikenin hâlâ devam ettiğini ve daha yapılacak çok işin bulunduğunu ortaya koyuyor. İran’daki gelişmeler, Irak’da yaşananlar bizi birinci derecede ilgilendiriyor ve Türkiye’nin varlığı ve etkinliği çok belirleyici oluyor. Suriye’de aktif bir siyaset izliyoruz. İdlib’de sağlanan ateşkes hem bizim için, hem de bölge insanı için hayati önemdedir.

SON SINIR TÜRKİYE’DİR

Türkiye varlığının, güvenliğinin ve tarihi sorumluluğunun gereği olarak, aktif olmak, belirleyici konum kazanmak ve masada bulunmak zorundadır. Sayın Bahçeli’nin her fırsatta önemle belirttiği gibi, Ankara’nın güvenliği Şam’dan, Bağdat’tan, Trablus’tan, Tahran’dan, Mogadişu’dan, Sana’dan, Kahire’den başlamaktadır ve hepsini birden jeopolitik bir kuşak içine almalıdır. Sınırlarımızın diğer tarafı huzura kavuşmadan, Türk vatanı emniyet bulamayacaktır. Bu nedenle komşu ülkelerdeki kanlı ve kaotik manzara Türkiye’nin tasvip etmeyeceği, olur ve onay vermeyeceği açmazlardır, çarpıklıklardır. Bu kapsamda İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın siyasi ve toprak bütünlüğüne sahip çıkmak, saygı duymak, destek vermek Türk dış politikasının ana stratejisi olmalıdır. Eğer engel olunmazsa, eğer durdurulmazsa, komşu coğrafyalardaki çözülmenin ve çürümenin dayanacağı son sınır bilinsin ki Türkiye’dir.

LİBYA’DA DURUM

Türkiye ve Rusya’nın girişimleriyle Libya’da sağlanan ateşkesin kalıcı hale getirilmesi için Moskova’da başlayan görüşmelerin sonuç vermesi, beklenti ve temennimizdir. Türkiye’nin haklı ve doğru tavrı, hak ve hukukunu korumaktaki kararlılığı karşısında yapılan itirazlar bir sonuç vermediği gibi, bütün tarafları da belli bir çizgiye getirmiştir. Rusya, durumunu yeniden değerlendirmektedir. Fransa’nın bozgunculuğu ifşa olmuştur. İtalya, Türkiye ile anlaşmak, ortak hareket etmek noktasına gelmiştir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin itirazları bir karşılık bulmadığı gibi, kışkırtma gayretleri de sonuç vermemiştir.

ABD-İran arasında Kasım Süleymani suikastı ile yükselen gerilim, karşılıklı açıklamalarla düşmüş gibi görünse de, yeni boyutlar kazanacağı ve daha da alevlenebileceği anlaşılmaktadır. İran iyi bir sınav veremediği gibi, içten içe nasıl bir yönetim sorunu yaşadığı da ortaya çıkmıştır. İntikam füzelerinin ne işe yaradığı meçhuldür. Bir cenaze töreni dahi doğru dürüst organize edilememiş, 56 kişinin hayatını kaybetmesinin önüne geçilememiştir. Ukrayna uyruklu yolcu uçağının İran füzesi ile vurulmuş olması ise skandal ötesidir ve sözün bittiği yerdir. Nitekim, durmuş gibi görünen iç huzursuzluklar bütün bu gelişmelere bağlı olarak yeniden başlamıştır ve tehlikeli bir hal almıştır. Yaşananlar ve gelişmeler, Türkiye’nin bu suikast karşısında aldığı pozisyonun, yüzeysel ve ön yargılarla taraf olmak yerine hakkın, haklının ve hakikatin tarafında durmasının ne kadar isabetli, ne kadar doğru olduğunu net olarak ortaya koymaktadır. ABD’nin içinde olduğu her ne varsa, dikkatli olmak, iyi düşünmek ve doğru tarafı belirlemek şarttır. Bu kan emici devletin kendi çıkarlarından başka bir şey tanımayacağı hiçbir zaman unutulmamalıdır.

CHP-HDP TİYATROSU

Bütün bunlar olurken, Türkiye’nin muhalefeti ne yapıyor? Keşke, bu soruya olumlu bir cevap verebilsek. Ne yazık ki, dışarıdaki sorunlardan daha çok içeridekilerle, daha net bir ifade ile CHP ve yancılarının yıkım faaliyetleriyle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Ne Türkiye’nin geleceği umurlarında, ne milletin meseleleri akıllarına geliyor. Bir Kanal İstanbul tutturmuşlar, yatıp kalkıp aynı ezberi tekrarlıyor, aynı masalları anlatıyorlar. Bu kadarla kalsalar, inanın ses çıkarmayıp, “oyalanıp dursunlar” diyeceğiz. Ama yaptıklarıyla, söyledikleriyle Türkiye düşmanlarının işini kolaylaştırıyor, onlara malzeme veriyorlar. Teröristleri heveslendiriyor, bozgunculuk yapıyorlar. PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin, terör destekçisi olduğu için tutuklu bulunan eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın tiyatrosunda nasıl buluştuklarını ibretle izledik. Bu buluşmayı bir hanım dayanışması olarak değerlendirmek mümkün değildir. Açık ve net bir şekilde HDP ile kurulan kirli ortaklığın hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir. Geleceğini HDP ile planlayan, iktidarı Kandil uzantılarında arayan bir muhalefetten bu ülkeye nasıl bir fayda gelebilir? Yine Sayın Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi, muhalefet yapmayı Türkiye’ye muhaliflikle, yabancılara muhbirlikle karıştıran ve kaynaştıran siyasi maskaraların metruk tekne gibi rotalarını kaybettiği, fazilet ve fikir dağılması yaşadıkları ortadadır.