2019 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi ve pandeminin yarattığı olumsuz koşulların henüz toparlanmaya başladığı bir süreçteyken 2022 yılında vasat bulan ve hâlen devam eden Rusya-Ukrayna savaşının doğurduğu sonuçlar; hemen her ülkenin ekonomik ve güvenlik politikalarında değişim ve dönüşüm sürecini hızlandırmıştır.

Hâlihazırda uzunca bir süredir devam eden ABD-Çin rekabeti son dönemde yükselen bir ivme kazanmıştır. Her iki ülke de çeşitli girişimlerle birbirleri arasındaki rekabeti hem farklı coğrafyalara taşıma hem de birbirlerine karşı üstünlük kurma gayretlerini sürdürmektedir. Bu kapsamda 2013 yılında Çin’in açıkladığı “Tek Kuşak Tek Yol” projesi ABD-Çin rekabeti açısından önemli kavşaklardan birisi olmuştur. Çin bu kapsamda pek çok ülke ile yeni anlaşmalara ve iş birliklerine imza atmış özellikle de ABD’nin politik anlamda etkisini yitirdiği bölgelerde nüfuzunu hızla artırmaya koyulmuştur. Geçtiğimiz hafta Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’nde Hindistan’ı Avrupa’ya bağlaması planlanan “Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” gündeme gelmiş ve Çin’in  “Tek Kuşak Tek Yol” projesine yeni bir alternatif oluşturabileceği de iddia edilmeye başlanmıştır. “Hindistan-Orta Doğu- Avrupa Ekonomik Koridoru”nda ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya, İtalya ve AB’nin yer almasına karşın Türkiye’nin dâhil edilmemesi dikkatlerden kaçmamıştır.

Rusya-Ukrayna savaşının yaratmış olduğu etki ile özellikle de Avrupa ülkeleri enerji ve lojistik anlamında alternatif arayışları içerisine girmiştir. Bu anlamda Türkiye, kaynak ve güzergâh çeşitlendiren ayrıca da en güvenli rota olarak ön plana çıkmış ve bu durum muhataplarınca da açıkça görülmüştür. Gerek gündemde olan “Kalkınma Yolu” projesi gerekse de Türk dünyasını Avrupa’ya bağlayan “Hazar Geçişli Orta Koridor” güvenilir alternatif rotalar olarak ön plana çıkmaktadır. Ayrıca “Zengezur Koridoru” da alternatif ve güvenli rotalar oluşturulması açısından en önemli etkenlerden birisidir.

Jeopolitik ve jeoekonomik düzlemlerin merkezi konumunda bulunan Türkiye’nin, insanı temel alan ve adil yaklaşımla yürüttüğü politikalarla hem bölgesel hem de küresel anlamda vasat bulan anlaşmazlıkların çözümü noktasında en önemli aktör olduğu tüm çevrelerce kabul görmüştür. Hâl böyleyken Türkiye’nin dâhil olmadığı girişimlerin etkin ve sürdürülebilir olması da mümkün değildir.

Bu anlamda Türkiyesiz hayata geçirilmek istenen projelerin rasyonel bir yaklaşımdan uzak olduğu iyi anlaşılmalı ve idrak edilmelidir.