Nerede bir kalabalık görse kilimi serip mağdur hikâyeleriyle oy dilenmenin artık çok fena kabak tadı verdiğini Meral Abla’nın görmesi lazım.

Herkes onu sindirmek istiyor, herkes onu pusturmak istiyor, bütün planlar onun yükselişini dizginlemek için hazırlanıyor olabilir mi?

Soyu kurutulan Kızılderililerde bile Meral Abla’daki zenginlikte mağdurluk hikâyesi yoktur.

Bedava da değildir. Karşılığı oy olarak ödenmesi beklenen bir mağdurluk onunkisi.

Bu tür acındırma metotlarını kullanarak çıkar oluşturma faaliyetine halk arasında “dilencilik” denir.

Meral Abla’nın siyasi geçim kapısı da mağduriyetler üzerinden “Allah rızası için bir oy” istemek.

Türk siyasetinin en mağdur siyasi dilencisi olan Meral Akşener’in bu yönünü zaman zaman eleştiren yazılar yazdım.

Okuyor mu bilmiyorum ama sürekli mağdura oynama hâlleri siyasetin kalitesini dilenci kilimine düşürüyor.

İki gün evvel muhalefetin İzmir mitinginde yine aynı kanaldan ilerliyordu.

CHP’nin topladığı kalabalığa konuşurken CHP’li her aileden bir oy istedi. “Çünkü şu ana kadar en çok eziyet gören” oymuş. Kendisi için değil, “morali için, ailesi için, torunu için” istiyormuş…

Siyaset eziyet yarıştırma yeri midir? Yoksa hizmet yarıştırma yeri mi?

Varsa bir eziyet görme hâli, bunun yeri Türk mahkemeleri değil mi?

Bir vesileyle gittiğim hastane civarında başıma geldi geçenlerde.

Yanıma yaklaşan orta yaşlı bir kadın, yakınını hastaneye getirdiğini ama burada mahsur kaldığını, evine dönecek parasının olmadığını söylüyordu.

Mimiklerinden, ses tonundan, her hâlinden belli olan bir mağdurluğu vardı.

Küsuratıyla söylediği bilet fiyatından fazlasında gözü olmaması onu dilenci sanmamam için bende oluşturmaya çalıştığı kanaatti.

Nitekim başarılı da oldu.

Bir tur atıp yeniden hastanenin önüne geldiğimde kadını aynı hikâyeyi aynı duygusal yoğunlukla bir başkasına söylerken görmüştüm.

Göz göze gelmiştik. O da hemen orayı terk etmişti.

İP Genel Başkanı Meral Akşener de her gittiği yerde aynı mağdurluk hikâyelerini anlatmaktan bıkıp usanmadı.

Usananların sesi olma adına söylüyorum…

Bir bakıyorsunuz, “İçişleri Bakanı olarak MGK kararlarını uygulayacağım” dediği 28 Şubat’ın mağduru oluyor…

Bir bakıyorsunuz, hırsız kovalarken kazara partisinin il başkanlığına isabet eden bekçi kurşunları ona sıkılmış sayılıyor…

Bir bakıyorsunuz, bir roman karakteri olan “Fosforlu Cevriye”den çıkardığı müstehcen sıfatları kendine söylenmiş addediyor…

Mağduriyet arşivinden üzeri toz tutmuş bir meseleyi daha bulup çıkarmayı başardı. Şimdi de “Kocamı aldattığımı söylediler” demeye başladı.

Dile getirilmesi gerçek olmasından daha zarar verici konulara “şüyuu vukuundan beter” denir. Bu konu da öyle bir konu…

Meral Akşener kendisini mağdur ilan etmediği kısa anlarda da başkalarını mağdur hissettirerek prim kasan bir siyasetçidir:

“Cumhurbaşkanı’nın terörist dediği Denizlililer nasılsınız?”

“Bütün Kürtlere terörist dediler.”

“Size gâvur İzmir diyorlar.”

Vs. vs.

Bu stratejiyle partisinin oy oranını son seçimde 9,9’a kadar çıkarmış olması kimilerine göre başarılı bulunabilir.

Ama yükselmenin ahlaki erdemini ifade eden şu sözü de hatırlamak gerekir bazen:

“Yüksek tepelere kartal da çıkar yılan da. Birisi uçarak, diğeri sürünerek çıkar.”