“Yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti, bin yıllık Türk Birliğinin başlangıcıdır” denir. Öyle ki Türklüğün Bilge Atası, Dede Korkut deyimiyle de, Cumhuriyetin ilk yüzyılı aşılınca cihanı saran Türk medeniyeti ve Türk Birliği başlayacaktır. Unesco tarafınca “Dede Korkut – Korkut Ata Kültürel Miras” listesine kaydedilen Bilge Atamıza göre ahir zamanda yani dünyanın öylesine bozulduğu, anaların değil evlatların dinlendiği, ahlakın kalmadığı ve bilincin tükendiği çağlarda; “hanlık Kayı Boyuna geçecek ve kıyamete değin kalacaktır.” Dede Korkut’un bu kehanetleri, hikayeleri yahut öngörüleri, bizce ne kadar anlaşılmış tartışılır ancak bizim dışımızda hayli önem görmüş olmalı ki 12 Destandan 6 tanesi, uzun yıllar Almanya Kütüphanesinde tutulmuştur. Bilge Atamızın destanlarında bahsettiği birçok konuda olduğu gibi ahir zaman tanımında da günümüzü anlatarak öngörüsünde haklı çıkması, bizi bu kehanete yaklaştırıyor tabi. Ahir zamandayız ve asırları aşan bir millet olarak cumhuriyetle bir asrı devirdik. Takvim yaprakları dönerken devran da dönemez mi..? Türk elleri tutuşmaz mı, Türk Birliğinin çağı başlayamaz mı..? Bir ailenin tek çatıda buluşması kadar doğal bir durum aslında, cihan içinde Türklerin TURAN olması… Kaldı ki geçtiğimiz yıllarda ayrı eller tutuştu, birliktelikler parça parça da olsa oluştu. Hal böyleyken destanlardan gerçekliğe varmakta olan TURAN, Türk Yüzyılı’nın muştusu olabilir.

Gelelim Çağın Dede Korkut’u olan Gök Yeleli Bozkurt Barış Manço’ya… Öncelikle neden Çağın Dede Korkut’u..? Bu konu fazlasıyla derin ve üzerine çokça araştırma yapılmış, makaleler yazılmış. Barış Manço’nun Dede Korkut’u yansıtan özellikleri akademik camiaca da ortaya konmuştur. Barış Manço’nun Dede Korkut misali seyyah olması ve gezdiği yerlerde Türk kültürünü anlatması, “Kültür Elçisi” olarak nitelendirilmesi, hikayeler anlatması, şarkılarında Türk kültürüne değinmesi, değimler, atasözleri, öğütler ve öngörüler sunması… Elbette Gök Yeleli Bozkurt da kendine yakıştırıyordu bu benzetmeyi, bunu da şöyle bir anekdot ile ifade edelim: Bilindiği üzere Dede Korkut, kopuzu kendi icat etmiştir ve bazı görsellerde kopuzunun ucunda bir kuş görünür. Barış Manço, TRT 1’deki bir programında yine çocukları etrafına toplayarak bir Dede Korkut hikayesi anlatır ve sonra sazını eline alıp Nazar Eyle parçasını çalar. Bu esnada elinde kuş tüyünden oluşan bir pena vardır, o şekilde sazını çalmaktadır. Burada aslında kuş üzerinden sembolik bir selam ve yansıtma var. Bunun gibi söylemsel, karakteristik ve sembolik nice örnek var. Buradan yola çıkarak Bilge Atasının kelamını izleyen Gök Yeleli Bozkurt’un gözünden, bugünlere bakalım… Dede Korkut misali Barış Manço’nun da Cumhuriyetin yüzüncü yılı üzerine tasavvurları var. Aslında birçok şarkısı değerlendirmeye tabi ancak ben “2023” şarkısı ve “Kayaların Oğlu” şiiri üzerine bir değerlendirme yaparak aktaracağım. Bu aziz milletin, bam telinde türkü yakan bizim Barış Ağabeyimiz, “halk için müzik” akımının kıymete şayan temsilcisi olarak müziğini, mesaj iletme aracı olarak kullanmış. Yıllar evvelinden bugünleri anlatmış ve çağlar ötesine seslenmiş… Şiir şöyle başlıyor: “1923'ün ılık bir ekim sabahında, Kayaların toprağa dikine saplandığı yerde doğdum, Toprak anayla kaya babanın oğluyum ben,” Tartışmasız daim olan Türk devletinin yeni bir rejim ile yeniden doğuşu olan, Türkiye Cumhuriyetinden bahsediliyor. Geçmiş dönemlerde, babası belli olmayan çocukların baba hanesine Kaya ismi yazılırdı, bu bağlamda Kaya ve Devlet kavramı siyasi tarihimizce eş anlamlı olarak görülüyor. Burada “Kayaların Oğlu” derken “Devletin Oğlu” olarak değerlendirildiğinde, aynı zamanda Türk devletinin daim olduğu vurgusu da çıkarılabilir. Çünkü devlet daimdir; yeniden doğan, değişen, rejimler ve hükümetlerdir. Bu bilgileri toparladığımızda Kaya, daim Türk Devleti; oğlu ise 1923’ün ekim ayında yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Toprak Ana ise zaten Anadolu olarak betimleniyor. Gök Yeleli Bozkurt, başka satırlarda şiire şöyle devam ediyor: “…Ve sen kayaların oğlu, Bu taşı toprağı bir arada tutacaksın, Kolay değil kayaların oğlu olmak, Kuzeyden esen rüzgara, Güneyden gelen kavurucu sıcağa karşı koruyacaksın onları …” İlk satırlar yine aşikar ve son satırlar ise muazzam bir öngörü… Şu anki gündem göz önünde bulundurulduğunda; kuzeyden esen rüzgar, Avrupa’nın Türkiye üzerine oynadığı oyunlar, AB’ye giriş üzerine söylem, etkileyici rüzgar ve çabalar olarak yorumlanabilir. Güneyden gelen kavurucu sıcak da; sınırlarımızdaki çatışmalar, kaoslar, teröristler, PYD/PKK ve en önemlisi Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında gönlümüze hüzün katan Terörist İsrail Devleti ve Filistin savaşı olabilir mi..?  Elbette ki Barış Ağabeyimizin şiirin devamında söylediği gibi “Kolay değil Kayaların Oğlu olmak.” Bu bereketli bir o kadar da stratejik topraklarda devlet olmak. Bunları tezahür etmek için kâhin olmaya gerek yok, stratejik konumumuz öngörülerimizi geliştiriyor zaten. Ve Çağın Dede Korkut’u şirin nihayetinde işte şu satırlarla TURAN’ı muştuluyor: “…2023'ün ılık bir ekim sabahında, Bacaklarımda hafif bir uyuşma ile uyandım, Ve sanki yüz yıllık ulu bir çınar gibi, Kök salmaya başladım o sabah, Ve ilk kez sağımda solumda asırlardır, Durmakta olan diğer çınarları fark ettim, Doğudan hafif bir seher yeli yükseldi, Ve asırlık çınarlar beni de aralarına aldılar, Ve 2023'ün ılık bir ekim sabahında, Yeni bir kayaların oğlunun doğuşunu, Beraberce seyre koyulduk...'' Asırlık çınar olan Türkiye Cumhuriyeti ve diğer çınarlar ise Türk Devletleri … Kök salmaya başladım diyor, belki kaybedilmiş topraklara doğru ve cihanda süper güç olmak için… Doğu’dan esen seher yeli diyor, seher yeli maneviyatımızda rahmet esintisidir; halk edebiyatında ise güzel haberdir, hoş esintidir. Ve yeni bir Kayaların Oğlunun doğuşunu yani yeni bir devleti, bir çatı devleti muştuluyor. Hey hat! Bu TURAN değil de nedir..? Birliğe salınan kök ve ardından seher yeli ile belki bir rezerv, belki bir kaynak nihayetinde küresel güç kazanımı… Gök Yeleli Bozkurt, Bilge Atasının lehçesiyle Türk Yüzyılını gösteriyor, TURAN’ı muştuluyor ve yıllar evvelinden çağlıyor…

Bu günlere dair çok şey konuşuldu, 100. Yıl kutlamaları, evveli ve sonrası … Elbette siyasi bataklığından, -mış gibi yaparak kutlu güne gölge düşürmeye çalışan malum cenahlar da konuştu… Ancak zaferlerin muhteşemliğine nazır bir kutlamayı seyrettik ve şad olduk. Tabi ki maneviyatımızı hüzünlü kılan bu zorba savaş vakti arasında, milli gururumuzu hüzünlü bir atmosferde yaşadık. Ama artık 100. yıl, süslü kutlamalara değil de yeni zaferlere layık değil midir..? Esasında, asırlık çınar, cihanın göbeğine yumruğunu vurup zalimleri mazlumlar etrafından bertaraf ettiğinde kutlu kılınacak bu yüzyıl ve Türk Yüzyılı olacak…  Çünkü Türk’ün yeryüzündeki asli vazifesi ve tasviri budur: Türk mazlumların beklediğidir. Asırlık bir çınar olduğunda da bu olgunlaşmıştır.

Barış Ağabey’imize rahmetle, 2023’ün ılık Ekim vaktindeyiz ve bekliyoruz, Kayaların oğlu doğacak… Asırları aşan aziz Türk Milletinin, bir asırlık Cumhuriyeti ve şahlandığı Türk Yüzyılı kutludur! Bilge Atalarımıza, ceddimize, şehitlerimize ve Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’e saygı ile…