Son haftalarda ortaya koyduğu tempolu futbol, golcü kimlik, tribünleri tıklım tıklım dolduran taraftarın itici gücü, bir de lig ikinciliğini yakalama motivasyonu…

Bu artılara sahip Fenerbahçe, kazanma güdümü ve kendi ezberiyle çıktı sahaya…

Yönetim krizi yaşayan, teknik direktörü tartışılan, bir iyi bir kötü istikrardan uzak Galatasaray da kendi ‘savunma taktiği’ ile başladı. Takımın öne gitme gibi bir derdi, topu kapmak gibi bir telaşı olmayınca oyun sarı kırmızılı ceza alanı ile orta saha arasında sıkıştı. Oyunu boyuna değil, genişliğine ve kaleciye paslarla oynayan konuk, temponun yükselmesine izin vermedi. Bu sırada Kerem’i gösterip, Berkan ile iki pozisyon gibi bir şey üretince, Fenerbahçe de temkinli olmak adına, son haftalarda olduğu gibi baskı kurmaktan kaçındı.

Barcelonalı Pedri gibi savunmayı karıştıran oyuncuyu bulamayan Fenerbahçe, çözümü topu savunmanın arkasına atmakta buldu. Bir iki denemesi boş çıkan sarı lacivertliler, sonunda fırsatı yakaladı ve öne geçti.

Golden sonra Galatasaray geriye değil öne oynamaya başlayınca, oyun canlandı. Netliği olmasa da heyecanı olan pozisyonlar her iki kalede de görülmeye başladı. İkinci yarıda gerideki taraf Galatasaray’ın baskısı vardı. Konuğun baskısını ceza alanına sokmadan engellemeyi başaran sarı lacivertliler, uzun, öne çıkan savunmanın boşluklarına top atarak oynadı. Serdar Dursun’un golü ile istediğini buldu. Sonrasında tribünleriyle birlikte coşarak, lig ikinciliğini yakaladı. Ve gerçekte de hangi takımın kazandığı, son dakikalarda her iki takım adına oyuna giren “Arda” isimleriyle ortaya çıktı.