Orta Doğulu Nazi’ye yakalama kararı

YAYINLAMA:
Orta Doğulu Nazi’ye yakalama kararı

124 ülkenin taraf olduğu Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze topraklarında Filistinli sivilleri insanlık dışı saldırılarla hedef alarak, son bir yılda 45 binden fazla insanın ölümüne neden olan ve geriye kalan halkı açlık, susuzluk, ilaçsızlıkla ölüme terk eden İsrail’in Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında yakalama kararı çıkarttı. “Gazze Kasabı” Netanyahu ve Galant, bu 124 ülkeden herhangi birine adım attıkları anda kolluk kuvvetleri tarafından tutuklanmak durumunda.

Ancak burada dikkat çeken bir ayrıntı var. Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf değiller. Neden mi? Çünkü minareyi çalmadan önce kılıfını hazır etmişler. Medeniyetin kanser hücresi olan bu iki devlet, geçmişte ve gelecekte işledikleri ya da işlemeyi planladıkları insanlık suçlarından kaçınmak için bu mahkemeye taraf olmayı reddediyorlar. Sadece bu tutumları bile, insanlık değerlerine ne kadar uzak olduklarını göstermeye yetmez mi?

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Galant hakkında verdiği bu kararın uygulanabilirliği elbette münakaşaya açık. Ancak bundan daha önemli bir mesele var. Evvela bu karar, dünyada hâlâ insanlık değerlerini savunan, adaleti ve vicdanı uluslararası düzeyde korumaya çalışan kurumların var olduğunu göstermesi açısından büyük bir anlama sahip. 

İkincisi, İsrail hakkında Uluslararası Adalet Divanı'nda devam eden soykırım davası ve UCM’nin aldığı bu yakalama kararı, İsrail’in Ortadoğu tipi Nazi rejimi kimliğinin uluslararası düzeyde tescillenmesi adına da mühim. 

Filistin'de kayda geçen insanlık suçları, soykırım deneyleri, aç bırakma ve hastalıklarla mücadele imkanlarının elinden alınması gibi cürümleri işleyen İsrail'in tüm yetkilileri ve askerlerinin, Gazzeli tek bir masumun bir damla gözyaşı kadar ehemmiyeti yoktur. Fakat İsrail rejiminin uluslararası düzeyde meşru bir hedef haline gelmesi, ilerleyen dönemlerde bu katliamcı ve soykırımcı rejimi ortadan kaldırmak için önemli bir motivasyon zeminini temin potansiyelindedir.

İsrail yönetimi, kendisine yönelik bu tür yargılamaları ve soruşturmaları “antisemitizm” klişesiyle perdelemeye çalışırken, 85-90 yıl önce Nazilerin Yahudilere uyguladığı insanlık suçlarını, bugünkü soykırımcı kimliklerini gizlemek için bir zırh olarak kullanmaya devam ediyor. Nazilerin acımasızca, insanlık dışı deneylerle, bebeklerden yaşlılara kadar ayrım gözetmeksizin yok ettiği 6 milyon Yahudi’nin haklarını savunmak, dün insanlık onurunun bir gereğiyse, elbette ki öyleydi, aynı insanlık onuru İsrail’in hunhar saldırıyla hayatını yitiren, yaşam alanları harabeye çevrilen Gazze halkının haklarını savunmayı gerektiriyor.

Gazze’de katledilen her çocuk, yıkılan her ev, artık uluslararası toplumun omuzlarına daha büyük bir yük ve sorumluluktur. Adalet, sadece adil bir dünya tahayyül etmekle tesis edilemiyor. Adalet, vuku bulan tüm haksızlıklarda yetkinliğini ispat etmesi gereken bitimsiz bir mücadelenin adıdır. Ve adaletin rüştü bugün, Binyamin Netanyahu gibi insanlık düşmanlarının uluslararası mahkemelerde yargılanıp cezalandırmasına bağlıdır

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...