Ekrem İmamoğlu’nun gerçekliği!
Ekrem İmamoğlu'nun üniversite diplomasının geçerliliği meselesi gündemin en hararetli tartışmalarından birisi haline geldi. Girne Amerikan Üniversitesi'nden İstanbul Üniversitesi'ne gerçekleştirdiği yatay geçişin usulsüz olup olmadığı tüm boyutlarıyla Türkiye gündeminde geniş yankı buluyor. Ekrem İmamoğlu profil olarak gerçeklerden öylesine uzak bir isim ki, belki de asıl tartışmamız gereken Ekrem İmamoğlu'nun "sahte" olup olmadığı meselesidir. Çünkü Ekrem İmamoğlu, baştan aşağı sahtelikle örülü bir siyasi figür olarak kendisini var etmiştir. Onun bu yönünü yalnızca bir kâğıt parçasına sıkışmış bir mesele olarak ele almak külliyat derecesindeki sahteliklerinin boyutunu epeyce küçültmek olur.
Ekrem İmamoğlu İstanbul’a büyük projeler kazandıracağını söyleyerek göreve geldiği 2019 seçimlerinden bugüne dek, vaat ettiği projelerin hiçbirini hayata geçiremedi. İstanbul'da trafik keşmekeşe döndü, metrolar atıl kaldı, toplu taşıma çileye dönüştü, İstanbul su baskınlarıyla boğuşan bir kent haline geldi. Bütün uzmanların ısrarlı ikazlarına rağmen deprem konusunda tek bir ciddi adım atılmadı. Ama onun sosyal medya ekibi, sanki kente hizmet ediyorlarmış gibi algı oluşturmaya devam etti. Yani ortada fiili bir belediye başkanlığı yerine, simülasyonla yönetilen bir İstanbul vardı.
İBB başkanı olduğu ilk günden itibaren "halk adamı" rolü oynayan Ekrem İmamoğlu, gerçekte elitist bir siyaset anlayışını benimseyen ve kendi siyasi çıkarlarından başka hiçbir gündemi olmayan bir figürdür. Seçim döneminde "Her şey çok güzel olacak" sloganlarıyla sempati toplayıp görev başına geldiğinde İstanbul’un gerçek sorunlarına eğilmek yerine lüks restoranlarda yemek yemeyi, tatillere çıkmayı ve siyasi hesaplar yapmayı tercih etti.
Onu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nu şaibeli bir kurultayla devirmekten de geri durmadı. CHP içindeki güç dengelerini titizlikle hesapladı, partinin içini karıştırdı, Kılıçdaroğlu’nu yıprattı ve sonunda Özgür Özel’i genel başkan koltuğuna oturttu. 2019 yılında kendisini İstanbul'a "hizmet etmesi" için vitrine çıkaran Kılıçdaroğlu'ydu. Ancak İmamoğlu'nun sadakati, ancak çıkarına hizmet ettiği sürece vardı. Tıpkı İstanbul halkına duyduğu sahte bağlılık gibi...
Ona güvenip yanında duran herkesin sırtına bir gün hançer saplaması kaçınılmaz oluyor. Çünkü Ekrem İmamoğlu için sadakat bir değer değil, ancak kazandığı sürece geçerliliğini koruyan siyasi bir metot. Dolayısıyla İmamoğlu'nun siyasi kariyerinde ilerlemesi, ne hizmet ne de başarıya dayanıyor. Kendi oluşturduğu bir algı balonunun içinde varlığını sürdürüyor.
Eğer bir gün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturursa, İstanbul'daki gibi göstermelik projeler, şov amaçlı boş açılışlar ve bol bol tatillerle geçen bir yönetim döneminden başka ülkeye ne verebilir? Onun üniversite diplomasının gerçek olup olmadığı elbette hukuki sürecin neticesinde ortaya çıkacak. Ancak şu gerçek hala ortada duruyor olacak: İmamoğlu’nun siyasi kariyeri, belediye başkanlığı, halka sunduğu hizmetler, samimiyeti, dostlukları baştan aşağı sahtelik üzerine inşa edilmişken diploması gerçek olsa ne olur, sahte olsa ne olur? İstanbul’u aldatmış, partisini aldatmış, halkını aldatmış birisi, diplomasının gerçek olmasıyla memlekete en ufak bir katkı sağlayabilir mi?