Laftan anlamaz haktan da anlamaz!
İsrail…
Kabul ettik mi, ettirildik mi tam anlamıyla cevabının bilinmediği bir ortamda Orta Doğu da kan akmaya devam ediyor. Filistinli çocuk ve sivillere karşı dünya ülkelerinin duruşu, ikiyüzlülüğü ve acizliğini yeterince izledik. 13 Haziran Cuma gününden itibaren gündem; “toprakları satılan, çocuk ve sivillerin katledildiği Filistin ve bütün şehirleri harap edilen, halkı dağılan ve toprakları bölünen Suriye’den ziyade, İran’ı satma ihaneti…”
Politikacı, bürokrat, akademisyen, teknokrat, çiftçi-üretici ve tarım dostu okurlarım. Sözü çok da fazla eğip bükmeden, tarihi bir bilgi öğrenimi ve tespit amaçlı olarak sizlere soruyorum: Geçmiş günlerde Filistinli çocuk ve sivillerin katledilişine ses çıkar(a)mayanlar, toprakları bölünen Suriye’ye yapılanları görmezden gelenler ve bu günlerde İran’ı satanlar; bekledikleri gün geldiğinde bizi neden satmasınlar, neden görmezden gelmesinler ki?
Çanlar Kimin İçin Çalıyor?
Kuveyt diye bir ülke vardı hatırlar mısınız? Parası ABD Doları’ndan (USD) daha değerli ve sürekli gündemde olan küçük bir ülkeydi. Saddam Hüseyin’e bu ülkeye çök diye gaz verilmesiyle başlayan hikâye… Şimdilerde Kuveyt Devleti emiri ölüyor hiçbir devletin gündeminde değil, haberi bile yapılmıyor. Bu devletçiğe ne oldu? Hangi devlet sömürüyor kaynaklarını sizce?
Irak’a özgürlük getireceğini söyleyenler, geçtiğimiz günlerde Filistin’in satılan toprakları üzerinden gündem oluşturanlar ve Suriye topraklarına dört bir yerden çökenlerin, şimdilerde İran’ı perde altından izleyenlerin “cambaza bak” taktiği ile odak şaşırtarak yaptıkları plana uygun vaziyette ilerlediklerini düşünüyorum.
Biraz tarihi araştırdığımızda aslında her şey ortaya çıkıyor ve “çanlar kimin için çalıyor?” cümlesi hemen hepimizin aklına “acaba sıra kimde?” sorusunu getirtiyor.
Amerika, İsrail devletine artık “göz kırpmıyor.” Abi Amerika küçük kardeşini açıkça destekliyor ve yanındayım diyor!
Amerika ve İsrail’in durumu, dünya devletlerinin tutumuna baktığımızda Orta Doğu denkleminde Türkiye’ye “siyasal iletişimde”, “ekonomik denklemde” ve “sosyal psikolojide” özellikle “güçlü olmak ve dik durmak” zorunluluğu getiriyor.
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) veya BİP (Büyük İsrail Projesi)
BOP ve BİP şeklinde tanımlanan planın ana stratejik noktası olan Irak’ta ki dağılma, Filistin’i bitirme ve Suriye’yi küçük bölgelere ayırma şimdilerde İran’a yayılan bu zihniyet tsunami gibi bölge ülkelerinde karşısına çıkan her şeyi ezip geçecek mi?
İsrail, kurulmasını istediği Kürt Devleti’ni, “Orta İsrail” hayaliyle mi destekleyecek?
Kürt kardeşlerimizin, Ortadoğu'daki dengelerde kendilerine biçilen rolden haberleri var mı?
Müslüman Arap Denizi'nde tek başına kalmak istemeyen İsrail, neden İran’ı bir an önce egale etmek istiyor?
Irak’ı bitiren Filisitin’i can çekişir halde bırakan, Suriye’yi parçalayan şimdilerde İran’a yayılan bu zihniyet; bölge Kürtlerine mi göz kırpacak?
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) veya BİP (Büyük İsrail Projesi) şeklinde tanımlanan planın tamamlanması için Türkiye kalmıştır.
Böylesi bir ortamı önceden sezen Sayın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir” diyerek Türklerle Kürtlerin “ortak düşman ve ortak tehlike karşısında bulunduklarını” ve “Türklerin ve Kürtlerin birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır.” Sözlerini söylemiştir. Bu sözler öylesine, laf olsun diye söylenmiş sözler değildir.
Sayın Devlet Bahçeli, Meclis Grup Toplantısı’nda “MHP, dün söylediklerini bugün tekzip edecek zaaf emaresi göstermeden, milli birlik ve kardeşliğin müdafaasından yanadır” diyerek tekrar üzerine basa basa: “Değil elimizi, gövdemizi sıra dağların altına koyarız. Biz gelecek seçimlerin hesabını değil, gelecek nesillerin hesabı içindeyiz.” “Torunlarımızın aynı felakete maruz kalmasını istemiyoruz. Terörün bitmesi milli ülküdür. Vatan tehdit altındayken oy düşünmeyiz. Kürt kardeşlerimizle kucaklaşıyoruz. Kara kampanya sahipleri ise sorunlardan besleniyor. Terör bitecek bölücülük tasfiye edilecektir.” Sözleriyle gelecekte ülkemizi nasıl bir felaketin beklediğinin önceden farkına varmış ve önlem alınması için bu ve benzeri cümleleri söylemiştir.
Şimdi Ortadoğu’da yaşanan gizli savaşların amaçlarını, sonuçlarını ve sıranın orta doğuda hangi etnik grubu kullanarak sıranın kimlere geldiğini daha iyi anlayabiliriz.
GÜÇ ARTIK SAVUNMA SANAYİİYLE OLMUYOR!
Bugün güvenlik politikaları kapsamında enerji bir başkası siber saldırılar, IT (veri depolama, sorgulama, kategorize etme ya da özetleme ile konuya özel sonuç üretme) çalışmaları kendi başına bir başlık. Güvenlik birimlerimiz MİT olsun askeri kurumlarımız olsun, enerji konusunda uzmanlar yetiştiriyor. Siber saldırılarla ilgili mühendisler, yazlım mühendisi uzmanlar yetiştiriyor, bünyelerinde istihdam ediyorlar.
Peki, söyler misiniz? TARIM KONUSU HİÇ GÜNDEME GELİYOR MU? Ya da ne kadar gündeme getiriliyor?
Artık bu konunun çok farklı boyutlarıyla ülkelerin güvenlik birimlerini ilgilendirmesi gerekiyor. Dolaysıyla bununla ilgili ÜNİVERSİTELERDE KÜRSÜLERİN OLUŞTURULMASI gerekiyor. Çünkü artık iş uluslararası politikalar nezdinde önem arz ediyor. Hatta artık “tarım mühendislerinin uluslararası dersler alması” gerekiyor. Artık tarım her yerde! Tarımı artık geri plana atamayız, atamazsınız!
Son söz: Tarım sektörü güvenlik, savunma ve diğer sektörlerden daha önemlidir, daha önceliklidir! Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”ne baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. İlk öncelik fizyolojik: “Yiyecek, su, barınak, uyku” ya karşılık gelir. Sonra güvenlik, sosyal, aidiyet ve kendini gerçekleştirme gelir. Özellikle gıda güvenliği çok önemlidir! Yeterince beslenemeyen, gıdadan yoksun bir insan ne kendisini koruyabilir ne de ülkesini savunabilir!
Hiçbir aç insan ülkesini savunamaz!
Kalın sağlıcakla…