Altın fırsat
İnsan kazanmak toprak kazanmaktan zordur.
Toprağın sınırları haritayla, etrafı dikenli tellerle örülür ama insan unsurunu kazanmak için bu malzemeler kifayetsizdir.
Bakınız, işgalci İsrail 1948’den beri haritayı genişletiyor. Her defasında yeni topraklar alıyor, her defasında işgallerini genişletiyor. Ama insanlığın gözünde daralıyor, küçülüyor, ufalıyor. Bugün İsrail denildiğinde kimse zeytin ağaçlarını veya Yahudi filozoflarını hatırlamıyor. Öldürücü bir silah olarak insanları açlığa mahkûm eden Soykırımcı bir zümreyi, mülteci kamplarını bombalamaktan çekinmeyen katil bir işgal rejimini hatırlıyor. Toprağı büyüdükçe vicdanı küçülen, haritayı genişlettikçe meşruiyetini yitiren bir devlet…
Dolayısıyla insan kazanmak zor, zahmetli ama kalıcıdır. Çünkü toprakları da bereketli hale getiren, eken, biçen, üreten, çalışıp alın teriyle mayalayan insandır. Siyasi haritaların çizgileriyle değil, gönül coğrafyasının ruhunda kurulan bağdır aslolan. Osmanlı’nın 11 yıl süren fetret devrinde Balkanlarda ayrılıkçı bir isyanın çıkmaması Osmanlı’nın topraklarla beraber insan unsurunu da fethetmesindendir. Yönetim anlayışıyla kalplere dokunan, varlığını zorbalıkla değil muhabbetle sağlamlaştıran yönetim aklındandır.
Şimdi Ağustos ayındayız. Ağustos ayı milletimizin tarihsel hafızasında büyük zaferlerin ev sahibidir. Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mohaç, Mercidabık, Belgrad, Kıbrıs’ın fethi ve bu büyük zaferlerle vatan yapılan toprakların düşman kuvvetlerine karşı müdafaasının yapıldığı Sakarya ve Büyük Taarruz, Ağustos’un hararetli ikliminde vuku bulmuştur.
Ne var ki her birisi vatanla birlikte insan kazanmanın da zaferleridir. Zira Anadolu’nun bin yıllık Türk yurdu oluşu gönül birliktelikleriyle, müşterek inşa edilen kültürle, kökleri derinlere inen kardeşlik şuuruyla tahkim edilmiştir.
Şu halde bundan sonraki bin yıllara uzanabilmenin parolası da insan kazanmaktan geçmektedir.
Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’nda Türk milletinin önünde Terörsüz Türkiye süreci isimli tarihi bir fırsat vardır. Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın; Alevi’nin, Sünni’nin; ezcümle insanın, bireyin, vatandaşın; devletin kapsayıcı sıcaklığını hissederek “ben bu büyük milletin öz evladıyım” diyerek devletiyle ve milletiyle özdeşleşmesinin altın fırsatıdır bu.
Bir daha ele geçip geçmeyeceği bilinmeyen bu fırsatı heba etmek, geçmiş ve gelecek bin yılların emeğini çöpe atmak olur. Terörsüz Türkiye sürecinin meşalesini ateşleyen MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli Malazgirt ve Büyük Taarruz’un yıl dönümünde yaptığı basın açıklamasında bu noktaya işaret etmiştir:
“Terörsüz Türkiye, fetihler sürecinin, taarruz bilincinin, hasılı ve son tahlilde Malazgirt Zaferi’nin istikbalin tertemiz yüzüyle birleşmesi, yeni yüzyılın barış, huzur ve kardeşlikle çelikleşmesidir. Önümüzdeki altın fırsat heba edilmemeli, coğrafyayı vatan yapan millet çatısı altındaki kardeşlik hissiyat ve hususiyeti zedelenmemelidir.”
Hülasa, devletlerin sürekliliği sadece toprak biriktirmekle sağlanmış olsaydı bugün tarihe karışan nice imparatorluk hâlâ yaşıyor olurdu. Çünkü aslolan toprak değil, insandır. İnsanı kazandığınızda toprak zaten sizin olur.