Türkiye-Rusya-Çin ittifakı
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 18 Eylül 2025 tarihinde yaptığı yazılı açıklamasında “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir.” şeklindeki ifadeleri küresel anlamda değişen ve dönüşen sistemle beraber Türkiye’nin çift başlı Selçuklu kartalı misali hem Doğu’yu hem de Batı’yı kapsayıcı dış politika anlayışını ortaya koymakta diğer yandan da çok kutuplu bir dünya düzeninde yeni bir etkeni ifade etmektedir.
TRÇ ittifakı, güvenlik endeksli bir yapılanmanın aksine geniş bir coğrafyayı kapsayıcı enerji, teknoloji, ekonomi ve diplomasi anlamında işlevsel, çok katmanlı bir ortaklık olarak değerlendirilmelidir.
Burada dikkatle okunması gereken bazı gerçeklikler vardır. Bilindiği üzere 21. Yüzyılda vasat bulan gelişmeler karşısında uluslararası kuruluşların somut çözümler üretememesi, hatta bazılarının ise krizleri daha da derinleştirici hamlelerde bulunması etki ve geçerliliklerini sorgulanır hale gelmiştir. Böylesi bir iklimde ise Türk Devletleri Teşkilatı’nın ortaya koyduğu irade, insanlık için yeni bir umut kaynağı olmuştur. Özellikle de Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber enerji alanında yaşanan krizin çözümü noktasında Türkiye ile beraber Orta Asya Türk devletleri kritik önemi tüm çevrelerce daha iyi anlaşılmıştır. TDT üyesi ülkelerin kuzeyinde Rusya, doğusun da ise Çin gibi iki önemli gücün bulunduğu ve tarihsel anlamda da bu iki ülkenin aynı coğrafyalardaki politikaları göz ardı edilmemelidir. Bu anlamda bakıldığında yeni yüzyılın Türk ve Türkiye Yüzyılı olacağı gerçeğinden hareketle hem Rusya hem de Çin ile olan ilişkilerin kurumsal bir yaklaşımla ilerletilmesi Türk Vizyonu ile uyumlu bir girişim olacaktır. Diğer yandan yine her iki ülke ile yaşanan ihtilafların hakkaniyetli şekilde nihayete erdirilmesi hususunda da pozitif yönlü bir potansiyelin oluşmasında etkili olabilecektir.
Bu hususta bir diğer gerçeklik ise dünya ekonomisi üzerinde Asya-Pasifik bölgesinin giderek artan etkisidir. Özellikle de Çin’in sürdürdüğü ekonomik politikalarla beraber sahip olduğu üretim gücü, Batı pazarlarıyla beraber pek çok bölgedeki artan hâkimiyeti açık şekilde görülür hale gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında da Türkiye’nin yeni ekonomik entegrasyon süreçlerinde yer alması tabii ve müspet adımlardır.
Önemli başlıklardan birisi ise enerjidir. Bilindiği üzere Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber vasat bulan küresel etkili gelişmelerden birisi şüphesiz enerji krizi olmuştur. Bu kapsamda ise bir yandan Türk devletlerinin enerji potansiyeli ve yeni alternatif olarak bu sahaların görülmesi dikkat çekerken diğer yandan da Türkiye’nin hem Doğu hem de Batı ile olan dengeli ilişkileriyle beraber sahip olduğu stratejik konumu Türkiye’nin bir enerji merkezi olması konusunu gündeme getirmiştir. Batı’nın ihtiyacı olan enerjiye kavuşabilmesi ve olası tek taraflı küresel yeni enerji krizlerinin önüne geçilebilmesi adına Türkiye-Rusya-Çin ve Türk Dünyasının müspet iş birliği önem arz etmektedir.
Diğer önemli bir husus ise politiktir. Tek kutuplu dünya düzeni pek çok çevre tarafından fiili olarak reddedilmeye başlanmış, küresel ölçekte de bir karşılığı olmadığı daha net görülür hale gelmiştir. Zira yapılan bu dayatma çözüm yerine ardı ardına krizler doğurmuş ve tek taraflı çıkar ekseni dünyanın başına bela olmuştur. Bununla beraber ABD’nin müesses nizam dayatması ise hemen her coğrafyada huzursuzluklara temel oluşturmuştur. Diğer yandan mevcut ABD yönetiminin tutarsız yaklaşımları ayrıca ABD-İsrail ortaklığının her geçen gün yeni bir istikrarsızlığın kapısını aralaması bölgesel olduğu kadar küresel riskleri de tetikler bir hal almıştır. Böylesi bir iklimde MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin ifade ettikleri üzere “Akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesi” küresel dengenin kurulması açısından kritik bir önemi ifade edecektir.
Bu bağlamda Türkiye’nin alternatifsiz olmadığı gerçeği iyi anlaşılmalıdır. Dış politikadaki bakış açımız, “Bir yönüyle Doğu’ya bir yönüyle Batı’ya dönük çift başlı kartal” perspektifimizle anlam bulmaktadır.