Siyasi çaresizlik…
İmamoğlu’nu savunacağım derken kendi psikolojisini yıprattığı uzun süredir gözleniyor.
Olayları doğru değerlendiremiyor, kim ne derse desin derhal karşı saldıra geçiyor.
Haliyle ruh sağlığı yerinde olan bir siyasetçinin göstermesi gereken refleksleri gösteremiyor.
Bu halin örnekleri saymakla bitmiyor.
Dünkü yaşananlar ise her şeyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
***
MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümünü CHP’ye ayırdı.
CHP’nin içine düştüğü ahlaki ve siyasi çöküşü tüm boyutlarıyla anlattı.
“İtirafçı CHP’lidir, iddia sahibi CHP’lidir, müşteki CHP’lidir, fail CHP’lidir” cümlesiyle de CHP’nin içine düştüğü yolsuzluk sarmalını özetledi.
Artık yediden yetmişe herkesin bildiği gerçekleri dile getirdi.
***
Ancak bu sözler, Özgür Özel’in dengesini tamamen bozdu.
Tepkileri, siyasetin seviyesini sorgulatacak nitelikteydi.
Eleştiriyi demokratik bir tartışma zemini içinde yanıtlamak yerine, kişisel tehditler ve asılsız ithamlarla karşılık vermeyi tercih etti.
“Ankara’nın ortasında vurulan MHP’li…” diye başlayan, “Hak etmediğimi duyarsam hak ettiğini duyarsın” sözleriyle biten açıklamalarında iftiralarını peş peşe sıraladı.
Kürsü dokunulmazlığının ardına sığınarak öfkesini kusan bir siyasetçi profili çizdi.
***
Peki, Özgür Özel bu hale nasıl geldi?
Bu tür çıkışlar, aslında iç dünyasında biriken gerilimin dışavurumu değil midir?
Sürekli yolsuzlukları, rüşvet iddialarını ve parti içi hesaplaşmaları savunmak, hatta örtbas etmeye çalışmak, en sağlam psikolojiyi bile yıpratır.
Elbette, her gün yeni bir dosyanın gündeme geldiği bir partiyi yönetmek kolay değildir.
Ancak bu acziyetten kurtulmanın yolu, elinde belge olmadan uluorta ithamlarda bulunmak olabilir mi?
Bu tablo artık bir siyasi refleks değil de, açıkça bir psikolojik savrulmaya işaret etmemekte midir?
***
Özgür Özel’in “Hadi bakalım, bir daha ‘hırsız CHP’li’ duyduğum anda anlatacağım kimler hangi suç örgütleriyle birlikte” sözleri aslında kontrolünü ne kadar kaybettiğinin açık göstergesidir.
Eğer gerçekten elinde bir bilgi ya da belge varsa, bunu kürsülerden tehdit olarak savurmak yerine savcılara teslim etmesi gerekmez mi?
Türkiye bir hukuk devletidir.
Suç isnadı sloganla değil, delille yapılır.
Üstelik elinde belge olduğunu iddia edip bunları yargı organlarıyla paylaşmamak da başlı başına bir sorumluluktur.
***
Özgür Özel’in MHP’yi hedef tahtasına koymaktaki amacı, içine düştüğü çıkmazdan kurtulma çabasıysa bu yol yol değildir.
Çünkü siyaset tehditlerle değil, fikirlerle yapılır.
Özel her haliyle CHP gibi köklü bir partinin, koltuk kaygısıyla kendi ruh sağlığını yitirmiş bir genel başkan yerine ilkeli ve tutarlı bir lidere muhtaç olduğunu açıkça göstermektedir.
Artık mesele yalnızca yolsuzluk değil, yolsuzluğu savunmanın yarattığı psikolojik tahribattır.
Zira insan bir noktadan sonra kendi söylediği yalanlara inanmaya başlamaktadır.
Özgür Özel de bugün, kendi yalanlarına inanarak hem siyaseten hem vicdanen yolunu kaybettiğini bizzat kanıtlamaktadır.