İran’da ‘unutulan’ Türkler: Kaşkaylar ve Türkmen Sahra Türkmenleri
İran içinde Azerbaycan Türklerinin ardından en kalabalık Türk halklarını Kaşkaylar ve Türkmen Sahra Türkmenleri oluşturuyor. Güneyde Fars ve İsfahan eyaletlerinde yaşayan Kaşkay Türkleri ile kuzeydoğuda Gülistan ve Kuzey Horasan bölgesindeki Türkmen Sahra Türkmenleri, siyasi ve kültürel haklar bakımından benzer sorunlar yaşıyor. Bu kadim Türk toplulukları, uzun yıllardır devam eden asimilasyon politikaları nedeniyle kendi ana dillerini ve kültürel kimliklerini koruma mücadelesi veriyor.
İran’da Türk varlığına yönelik asimilasyon politikaları, 1925 yılında Türk Kaçar Hanedanı devrilip Pehlevi yönetimi iktidara geldikten sonra sistematik şekilde uygulanmaya başlandı. Pan-İranist ve Fars milliyetçisi bir anlayış benimseyen Pehleviler, Türkleri tehdit olarak gördükleri için ülkedeki bütün Türk halklarını hedef alan kapsamlı asimilasyon hamlelerine girişti. Bu politikalar İslam Devrimi sonrasında da farklı biçimlerde devam etti. İran Anayasası’nın 15. maddesi teoride yerel dil ve lehçelerin eğitim ve medya alanında kullanımına izin verse de uygulamada Türk Dili’nde eğitime asla fırsat tanınmadı. Eğitim dili olarak tek başına Farsçanın dayatılması, Türk kimliğinin en önemli unsurlarından biri olan dilin kamusal hayattan dışlanması anlamına geliyordu. Sonuçta İran’daki Türk topluluklarının dili ve kültürü görmezden gelinerek, nesiller boyu sürecek bir kimlik erozyonunun temelleri atıldı.
Kaşkaylar, İran’ın güneyinde yaklaşık 3 milyon nüfusa sahip, göçebe gelenekleriyle tanınan bir Türk topluluğudur. 20. yüzyıl ortalarına dek konar-göçer yaşam süren Kaşkaylar, Pehlevi döneminde çeşitli baskılarla yerleşik hayata geçirildi. Devlet, yerleşim yerlerinin Türkçe isimlerini Farsçaya çevirerek boy adlarını unutturmak istedi. Bu süreçte geleneksel kıyafetlerin kamusal alanda giyilmesi yasaklandı. Kaşkaylar ancak evde, düğün ve şölenlerde milli kıyafetlerini giyebiliyor. Göçebe yaşamdan koparılan Kaşkaylar, şehirlerde geçim sıkıntılarıyla da karşılaştı. Eğitim dili Farsça olduğundan Kaşkay çocukları okula başlarken zorlanmakta ve Kaşkay Türkçesi giderek sadece ev içinde konuşulan bir dil haline gelmektedir. Kaşkay gençlerinin yaklaşık %70’i üniversite mezunu olmasına rağmen çoğu ancak özel sektörde iş bulabilmekte, kamuda yüksek mevkilerde temsil edilmemektedir. Kaşkaylar, öncelikle anadilde eğitim hakkı ve Türk Dili’nde basın-yayın imkanı talep etmektedir.
İran’daki diğer büyük etnik grupların aksine Kaşkayların adını taşıyan bir eyaletleri yoktur. Bu durumun düzeltilmesi için 2020 yılında bir imza kampanyası başlatılmış ancak hükümet nezdinde karşılık bulmamıştır. Asimilasyon politikalarına direnmeye çalışan Kaşkay Türkleri son yıllarda seslerini daha fazla duyurmaya başlamıştır. 2024 yılı sonunda Kaşkaylar, kültürlerine yönelik baskıları protesto etmek için geleneksel kıyafetleriyle gösteriler düzenleyerek İran hükümetinin Kaşkay milli giysilerini Lur halkı kültürü olarak tescil ettirmesine tepki gösterdiler. Kaşkay toplumu, yeni kuşaklarının kimlik bilincini yitirmemesi için Türk dünyasıyla daha fazla etkileşim talep etmektedir. Nitekim Kaşkay aydınları, “Türk dünyasından uzak kalınırsa Kaşkaylar zamanla Farslaşacak” diyerek soydaşlarıyla kültürel ve eğitim köprüleri kurulmasının millî kimliği yaşatmada hayati önem taşıdığını vurgulamaktadır.
İran’ın kuzeydoğusunda Hazar Denizi ile Türkmenistan sınırı arasında uzanan Türkmen Sahra bölgesi, 2 milyon civarında Türkmen Sahra Türkmen’ini barındırmaktadır. Çoğunluğu Sünni-Hanefi inancına sahip olan Türkmenler, tarihsel olarak Oğuz Türk kültürünün önemli bir parçasıdır. 1881 yılında Çarlık Rusyası ile İran arasında imzalanan Ahal Andlaşması sonucunda, kadim Türkmen yurtlarının kuzey bölümü Rusya’da, güney bölümü İran’da kalmıştır. İran egemenliğine bırakılan Güney Türkmen toprakları (Türkmen Sahra) uzun süre merkezi yönetimin ilgisinden uzak, üvey evlat muamelesi görmüştür.
1924-25 yıllarında bölgede kısa ömürlü bir Türkmen Sahra Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Liderliğine Osman Ahund’un getirildiği bu cumhuriyet girişimi, Türkmen aşiretlerinin bilgelerinden oluşan bir Aksakallar Meclisi (İhtiyarlar Konseyi) dahi oluşturarak kendi kendini yönetmeye başlamış fakat Rıza Pehlevi’nin sert askeri müdahalesiyle bu bağımsızlık girişimi kanlı biçimde bastırılmıştır. Pehlevi yönetimi isyanı bastırdıktan sonra bölgenin idari kontrolünü tamamen ele almış; hemen ardından açılan Farsça okullar yoluyla Fars kültürünü bölgede egemen kılmış, göçebe Türkmenleri zorla yerleşik hayata geçirmiş ve demografik yapıyı değiştirmek üzere bölgeye diğer etnik unsurları iskân etmiştir. Bu politikalar, Türkmen sahrasındaki Türk varlığını zayıflatmayı amaçlayan kapsamlı bir asimilasyon hamlesi olarak tarihe geçmiştir.
Türkmenler günlük hayatlarında kendi dillerini konuşsalar da eğitimlerini Farsça aldıkları için büyük kısmı Türkçe okuma yazma bilmemektedir. Aile ve toplum içindeki sözlü kullanım sayesinde Türk dili ve kültürü belli ölçüde korunabilse de genç nesillerin dil hakimiyeti zayıflamaktadır. Siyasi ve hukuki temsil konusunda da Türkmen Sahra Türkmenleri dezavantajlıdır. Yaşadıkları Gülistan ve Horasan eyaletleri, farklı etnik grupların karışık olduğu idari yapılar olduğundan, Türkmenler kendi adlarıyla anılan bir yönetim birimine sahip değildir. Her ne kadar bölgeden Meclis’e milletvekilleri seçilse de yerel yönetimde ve merkezi karar organlarında Türkmen kimliğinin temsili oldukça kısıtlıdır. Anadilde eğitim hakkının sürekli ertelenmesi ve kültürel faaliyetlerin engellenmesi, bu topluluğu “unutulmuş” hissettirmektedir.
Kaşkay ve Türkmen Sahra Türkleri, İran İslam Cumhuriyeti içinde dil, eğitim ve kültürel haklar mücadelesi veren kadim Türk topluluklarıdır. Asimilasyon politikaları sonucunda anadilinde eğitim alamamak, kültürel ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve karar alma mekanizmalarında temsil edilmemek gibi ciddi sorunlarla boğuşmaktadırlar. Bu durum hem uluslararası insan hakları normlarına aykırı uygulamalara yol açmakta, hem de bu toplulukların kimliklerinin giderek erozyona uğraması riskini doğurmaktadır. Son yıllarda artan sivil toplum girişimleri ve protestolar, bu Türk topluluklarının taleplerini dünya gündemine taşımaya başlamıştır. Bu seslerin duyulması, sadece komşu ve akraba topluluklar için değil, İran’ın toplumsal barışı ve kültürel zenginliği için de önem taşımaktadır.
İran Türklerinin anadillerini yaşatma ve kültürel kimliklerini koruma mücadelesi, Türk dünyasının önemli bir gündem maddesi olarak görülmeli ve bu konuda daha aktif dayanışma gösterilmelidir. Böylece, İran coğrafyasındaki bu kadim Türk topluluklarının asimilasyon kıskacından kurtularak kendi kimlikleriyle onurlu bir şekilde var olmaya devam edebilmeleri mümkün olacaktır.