Kıbrıs’ta federasyon kabul edilemez

YAYINLAMA:
Kıbrıs’ta federasyon kabul edilemez

19 Ekim 2025 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda adada “federasyon” temelli çözümü savunan Tufan Erhürman seçimleri kazanarak Cumhurbaşkanı seçilmişti. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli hem Türkiye hem de Kıbrıs Türklüğünün geleceğine yönelik riski işaret ederek bir uyarıda bulunmuş ve “KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almalıdır.” ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamadan sonra özellikle de Türkiye’den bazı çevreler Erhürman’ın federasyonu savunmadığını dile getirmişlerdi.

MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin ön görüsünde bir kez daha haklı çıkmıştır.

Geride bıraktığımız günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Hristodulidis’in görüşmesinin içeriğine bakıldığında her ne kadar federasyon kelimesi kullanılmasa da ortada federasyon adımı olduğu açıkça görülmüştür. 

Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki jeopolitik vizyonunun merkezinde yer almaktadır. Kıbrıs bizim için sadece bir dış politika başlığı değil, aynı zamanda ulusal güvenliğimizin ayrılmaz bir unsurudur. Bugüne kadar dönem dönem gündeme getirilen federasyon temelli yaklaşımın gerek Rum tarafının maksimalist tutumu gerekse de Kıbrıs adası üzerinden Türklüğün aleyhine senaryolar peşinde olan çevrelerin karanlık emeller taşıması böylesi bir çözüm yolunun kabul edilemez olduğunu açıkça göstermektedir. Böylesi bir tablo karşısında iki devletli çözüm modelinin, en makul, en doğru, en rasyonel olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir.

1963’ten 1974 yılına kadar yaşanan hadiselere bakıldığında adadaki Türk mevcudiyetinin maruz kaldığı hem diplomatik hem de fiili saldırılar federasyon fikrinin uygulanamaz ve kabul edilemez olduğunu somut örneklerle ortaya koymaktadır. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası oluşan fiilî durum ise, sahadaki gerçekliğin diplomatik masaya yansıtılması gerektiğini teyit etmektedir. Bu bağlamda iki devletli çözüm, mevcut durumun hukuki zemine oturtulması anlamına gelmektedir.

Türkiye açısından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen eşitliğinin tanınması, Doğu Akdeniz’deki güç dengeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Rum yönetiminin tek taraflı münhasır ekonomik bölge ilanları ve enerji anlaşmaları, Kıbrıs Türklerini yok sayan bir anlayışla sürdürülmektedir. Bu adımların yalnızca Kıbrıs Türk halkının değil, Türkiye’nin de deniz yetki alanlarını hedef almaktadır. Dolayısıyla iki devletli çözüm, Türkiye’nin mavi vatan doktriniyle de örtüşen stratejik bir zorunluluktur.

İki devletli model aynı zamanda adadaki kalıcı barışın önünü açabilecek tek gerçekçi seçenek olarak öne çıkmaktadır. Zoraki bir ortaklık yerine, egemen eşitliğin sağlanması bölgesel gerilimin azaltılmasına da katkı sunabilecektir. Federasyon ısrarının ise, bölgesel olduğu kadar küresel gerilimlere de zemin hazırlayabileceği ve bu ısrarın olumlu bir sonuç doğurmayacağı çok uzak sayılmayan bir geçmişte tecrübe edilmiştir.

Uluslararası toplumun mevcut ezberlerini sorgulaması gerektiği bir döneme girilmektedir. Kosova’dan Güney Sudan’a kadar pek çok örnekte self-determinasyon ilkesi desteklenmişken, Kıbrıs Türklerine aynı hakkın tanınmaması ciddi bir çelişki yaratmaktadır. Bu çifte standart sürdürülemez bir hale gelmiştir. KKTC’nin uluslararası alanda görünür kılınması ve resmi olarak tanınması meşru bir taleptir.

İki devletli çözüm vurgusu, ideolojik değil, tarihsel deneyimlere ve jeopolitik gerçeklere dayanan bir duruştur. Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün yolu, egemen eşitliğin kabulünden geçmektedir. Türkiye, bu yaklaşımı kararlılıkla savunmakta ve Türklüğün geleceğini güvence altına alma iradesini sürdürmektedir.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...