Bir takım düşünün, şampiyonluğa oynuyor ve ilk tehlikeli atağını 37. dakikada gerçekleştiriyor. Golü de rakibin çıkarken kaybettiği topun penaltı ile sonuçlanması ile buluyor. Onun dışında sahada hiçbir şey yok. Pardon var, bol bol geri ve yan pas, bol bol pas hatası. Kaç haftadır yazıyoruz, en son Ankaragücü maçı sonrası da yazdık. “Fenerbahçe rakibin ve hakemin ikramları ile kazanıyor, futbol oynamıyor” diye. Biz böyle yazarken, Erol hoca her maçtan sonra “Kuzguna yavrusu güzel görünürmüş” misali, takımına övgüler yağdırıyor.

Tamam kardeşim, takım mücadele ediyor, buna bir sözümüz yok. Ama sadece mücadele ederek şampiyonluğa oynanılmaz ki. Yan ve geriye pas yaparak oyunda üstünlük sağlanmaz ki. Artık kimse “Yeni takımız, zamana ihtiyacımız var, çok sakatımız var, çok hastalık yaşadık, Sivas çok soğuktu” edebiyatı yapmasın. Ligde 19 hafta geride kaldı. Ayrıca tüm takımlar sizin yaşadıklarınızı yaşıyor. Bu yazdıklarımız Novak’ın, Sosa’nın, Valencia’nın, Pelkas’ın, Samatta’nın, Cisse’nin, Mert Hakan’ın neden oynayamadığının mazereti olamaz. Eğer dünkü maçı Mesut Özil izlediyse “Ben nereye geldim, bu nasıl takım” diye kendi kendine hayıflanmıştır. Ve daha şimdiden omuzlarına nasıl ağır bir yük bindiğinin farkına varmış, başını ellerinin arasına almış, kara kara düşünüyordur.

Aslında dün Fenerbahçe oynamadan bir maçı daha kurtardı. Alınan 1 puan böyle oynayan, sahada hiçbir organizasyonu olmayan, gol pozisyonu bulamayan, rakibe üstünlüğünü hissettiremeyen bir takım için çok çok iyi. Ama bu daha ne kadar gider “Lastik nerede patlar” işte o bilinmez. Sivasspor iyi bir takım, özellikle ilk 20 dakika ve ikinci yarının başlarında rakibine nefes aldırmadı, sahada bariz üstünlüğü vardı. Belki onlar da Fenerbahçe’nin “uyuşuk” oyunundan etkilendi.

Kim bilir ?