İP Genel Başkanı Meral Akşener, 6’lı masa toplantılarının 12’ncisinden sonra siyasi partnerlerini hızara veren açıklamalar yapmıştı.

Ortakları tarafından kıskaca alınmıştı; bir dayatmaya mecbur bırakılmıştı; ölüm ve sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştı. Ve elbette, buna boyun eğmeyecekti.

Diğer 5 partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığında ittifak sağlayınca Meral Akşener ortalığı yangın yerine çevirmişti.

Bu vesileyle anlamıştı ki; şahsi hırslar Türkiye’ye tercih edilmişti. Yine anlıyordu ki kişisel ajandalar uğruna, mübah sayılan kuyruklu yalanlar; milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmişti.

Mübah sayılan kuyruklu yalanlardan birisi, güçlü bir karizma sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rakip olsun diye Kılıçdaroğlu gibi yıpranmış bir ismi “ceketimizi atsak kazanırız” şımarıklığıyla öne çıkarmaktı.

Akşener’e göre bu vaziyet, yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesapların peşinden gitmekti.

Üzülerek söylüyordu ki; gelinen son noktada muhalefet masası, millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmişti.

Ortak akıl platformu zannettiği yer, noter masasına dönüşmüştü.

Ancak o, ne bir kumar masasında, ne de bir noter masasında olmayacaktı. Ya tarih yazacaktı ya da tarih olacaktı…

Tarih yazacak adımı, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a tarihi bir çağrıda bulunarak attı. Onları kendi genel başkanlarının hiyerarşisinden kopararak İP’in cumhurbaşkanı adayı yapmak istedi.

Fakat İmamoğlu ve Yavaş’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na olan bağlılıkları Akşener’in siyasi suikast planının ilk safhada patlamasına neden oldu.

Terk edilmiş bir sevgilinin aceleci arayışlarını anımsatan bir ruh hâlindeydi artık. TV programlarının müdavimi bir hukuk profesörünü canlı yayının reklam arasında arayıp adaylık teklifinde bulunacak kadar hem de!

Uzun süredir böyle bir teklifin kendisine iletilmesini bekleyen profesör sevincini canlı yayın arkadaşlarıyla paylaştı.

Programın akışı değişti, tartışmacı olarak geldiği yayından cumhurbaşkanı aday adayı olarak uğurlandı.

O sıralarda Akşener’in siyasi darbe girişimine adamları tarafından açıklık getirilmeye çalışılıyordu:

“Millet 5’ten büyüktür.”

 “Kumar masasında olmayız derken bunu kastediyorduk.”

“Biz masadan kalkmadık, kaldırıldık.”

“Bir suikast planlandı ve Meral Hanım masadan dışlandı.”

Birkaç gün boyunca Meral Akşener ve partisi, o zamana kadar kendi TV kanalları olarak gördükleri medyadan, kendilerine yakın gazeteciler olarak bildikleri isimlerden yakası açılmamış küfürler işittiler.

Yavuz Ağıralioğlu “25 yılda yemediğimiz küfürleri üç günde yedik” diyordu.

En kibar mesleklerden birini icra eden Piyanist Fazıl Say bile kontrolünü yitirerek 6’lı masanın bağırsağında biriken gaita benzetmesi yaptı İP’e. “Çekin sifonu gitsin” dedi.

Sonra…

Meral Akşener’in uyduruk bir formülle 6’lı masaya geri dönerek gururunu ayaklar altına aldığı süreç başladı.

Hür olarak kalktığı masaya siyasi köle olarak döndü.

Yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesapların parçası olmayı kabullenerek Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını onayladı.

Seçim atmosferinin de etkisiyle bu rezillikleri unutulmaya başlıyordu ki…

İP Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu masadan kalkma olayının kendileri tarafından uydurulan bir senaryo olduğunu itiraf etti.

Meğer “Kazanamayacak aday diye tanıtılan” Kemal Kılıçdaroğlu’nu “kazanacak aday” konumuna getirme amacıyla masadan ayrılma numarası yapmışlar.

Kemal Kılıçdaroğlu’na kazanamayacak aday damgasını vuran Koray Aydın, Cihan Paçacı, Yavuz Ağıralioğlu, Meral Akşener başka bir partinin mensubu muydu ki?

Kemal Bey’i hem “kazanamaz” diye gözden düşürüp hem de “kazansın” diye tiyatro çevirmenin mantığı neydi ki?

En baştan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması için çalışsalardı, zaten yılların yenilgisiyle yıpranmış Kemal Bey’i daha da zedeleyecek sözlerle itibarsızlaştırmasalardı daha tutarlı davranmış olmazlar mıydı?

Nereden bakarsanız bakın Türk siyasi tarihinde böyle bir rezillik ilk defa yaşanıyor.

Bir siyasi partinin genel başkanı “Kendim yazdım” dediği bir metinle Türk milletinin karşısına çıkıyor…

Kimi rahatsızlıklarını dile getirdiği bir konuşma yapıyor…

Türk milletine “Sizin iradenizi yansıtmıyor” diye ittifak ortaklarını şikâyet ediyor, onlara karşı destek istiyor…

Sonra her ne oluyorsa oluyor, devirdiği masaya gururunu hiç ederek geri oturuyor.  

Bu kadar rezillik kâfi gelmiyor, bir de olan bitenin aslında ittifak ortaklarına değil, Türk milletine karşı kurgulanan bir senaryonun parçası olduğu itirafı geliyor…

Bırakınız Türk siyasi tarihini, dünya siyasi tarihinde bile böyle bir rezilliğe rastlamak mümkün değil.

İP’in ucuz tiyatrolar partisi olduğunu devamlı dile getiren bizleri bile şaşkınlığa düşürmeyi başardılar bu kepazelikleriyle…