Bu yazı belki de çok daha önce farklı kişiler tarafından yazılmalı diye düşündüğümden, sessizce sadece olanları ihtiyatlı iyimserlikle izlemeyi tercih ettim. Baktım ki benimle beraber, her düzeydeki akademisyenler, ziraat odaları, ziraat mühendisleri odası, ziraat mühendisleri birliği, tarımla ilgili bakanlıklar ve meslektaşlarım da izliyor. Hâl böyle olunca yazmaya karar verdim.

Siyasi partiler, 14 Mayıs’ta yapılacak olan 28. dönem milletvekili seçimleri aday listesini Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) teslim etti.

Temayül kelime anlamı olarak eğilim, temayül yoklaması ise kimin kime destek verdiğini öğrenmek için yapılan bir tür oylama, araştırma/anket şeklidir.

Sizce çiftçilerin temsili için böyle bir temayül yoklaması veya çiftçi onayı alınmış mıdır?

Görülmeyen, duyulmayan, konuşulmayan bir tarım sektöründe sahipsizlikten, sesini duyuramamaktan, yalnızlıktan biçare düşen Türk çiftçisine sahip çıkmak, sesini duyurmak, yalnız olmadığını göstermek için çiftçileri temsil edecek acaba kaç tane milletvekili adayı listeye girebildi?

Gören körler, duyan sağırlar sektöründe Türk çiftçisinin hakkını, hukukunu en yüksek sesle, bağıra bağıra acaba hangi çiftçi temsilcisi savunacak?

ÇİFTÇİ TEMSİLCİLERİNİN İNANCI MI KIRILDI?

Çiftçileri en çok üzen, sayısız imkânlara sahip olan çiftçi temsilcilerinin her şeyi çiftçilerden beklemesidir. Çiftçiye yapılanlara bakıldığında, bunlar çiftçi temsilcisi mi, çiftçi iştiraki ile kurulan bir kooperatif mi, birlik mi, yoksa oda mı? Anlamakta güçlük çekiyor insan!

Gerçekten kimi-kimleri temsil ediyorsunuz?

Çiftçinin derdiyle dertlenmeyi ne zaman düşünüyorsunuz?

Sizler ayrıca çiftçi ile Tarım Bakanlığı arasında birer köprüsünüz. Sizler günah keçisi olarak hâlâ Tarım Bakanlığını ne zamana kadar gösterebileceksiniz?

Çiftçi temsilcileri ile ilgili olarak Hindistan’daki fillerin hikâyesi bu olayı iyi anlatır düşüncesiyle siz okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Hindistan’da filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlarmış. Tabii bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz.

Yıllar geçer, fil kocaman olur... Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık.

Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına inanmıştır, artık kırılamayan şey, filin zinciri değil inancıdır.

Çiftçi temsilcileri olan bu kurumlara da yeni bir temsil anlayışı, yeni bir temsil terminolojisi ve yeni bir üslup gerekiyor. Ve tabii ki yeni nesil temsilciler! Ardından yeni ortak idealler ve öncelikler gerekiyor. Yoksa bir sonraki afette çiftçileri temsil eden bu kurumlar da enkaz altında kalacak!

ZİRAAT ODALARI TARIM-GIDA SİYASETİNE YÖN VERMEKTEN UZAKLAŞIYOR!

Gıda egemenliğini odağına alan ve taban siyasetine dayanan örgütlenmelerin önemi büyük. Bu noktada insanın aklına Türkiye’de çiftçilerin nicelik olarak en büyük örgütlü yapısı olan ziraat odalarının tarım-gıda siyasetine yön vermekten ne kadar uzak kaldıkları geliyor.

Kulis faaliyetlerini aşamayan ziraat odaları, aydan aya üretici ve perakendeci fiyatlarını açıklamaktan başka neredeyse bir kamuoyu oluşturma gündemi bulamıyor. Ziraat odalarının hâli böyle olunca da benzeri yapıların tarım siyasetine doğrudan etki edecek bir aktör olabilmeleri mümkün değil gibi görünüyor.

Her geçen yıl üretimden, tarımdan kopan nüfus hızla kente göç ediyor. Bugün köylere gittiğinizde üretimi, tarımı sürdürmeye çalışan yaşlı insanları görürsünüz. Evlenemeyen gençler, gelin gitmeyen köyler, bebek sesi duyulmayan evler, çocukların koşturmadığı sokaklar görürsünüz. Çünkü üretime hevesli genç kitle eskisi gibi yok artık. Ya da üretime hevesli gençlerin büyük bir çoğunluğu artık valizli, bavullu çiftçi konumunda…

YİNE HAVANDA SU DÖVÜYORUZ!

Son dönemlerde tarımsal konularla ilgili toplantılar ve etkinlikler yapılıyor. (Tarıma göre su, suya göre tarım vb.)  Ben de birçoğunu yakından takip ediyor ve notlar alıyorum. Kaç zamandır bekliyorum; söylenenler yapılacak mı? Sahada uygulanacak mı? Çiftçilerin gündemi ile tarım politikaları yürütücülerinin ve karar verici organların gündemi aynı olacak mı? Bunu açıkça ifade ediyorum. Birbirimizi kandırmayalım ve tarımda romantizmi lütfen bırakalım. Çünkü “havanda su dövüyoruz” maalesef! Sürekli bir övgü ve güzelleme ile ülkemiz tarımının romantizmi içindeyiz. Kabul etmeyenler olabilir ama bana göre bu bir romantizm! Söyler misiniz bu romantizmin çiftçiye, tüketiciye, Bakanlığa, STK’lara, üniversitelere kısaca ülkemiz tarımına ne yararı var?

Sistem, ağır sorunlarla karşı karşıya. 11 ilde görülen depremin etkileri, mevcut tarım politikaları, maliyet artırıcı unsurların çözümlenememesi, ihracat eksikleri, mazot fiyatları, tarım arazilerinin parçalı ve dağınık olması, tarımsal üretimde verim ve kalitenin düşük olması, desteklemeler, sulanabilen arazi miktarının azlığı ve mevcut su kaynaklarının etkin kullanılamaması, maliyetlerin artış hızına satış fiyatlarının yetişememesi, kuraklık, su kaynaklarının yetersizliği, bilinçsiz tarımsal sulama, sağlıklı tarımsal verilerin olmayışı ve kurutulan göller vb. gibi sorunlar sayılabilir. Bunların yanı sıra içimize bir virüs gibi giren LİYAKATSİZLİK ve ihmal ettiğimiz, değersizleştirdiğimiz ÇİFTÇİLİK MESLEĞİ ve ÇİFTÇİLER…

İŞİTTİN Mİ SALOMON?

Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci peydah oluyor...

Biri temiz, pak, nur yüzlü diğeri pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten...

Temiz, pak olanın önünde bir yazı;

“Ben yoksul bir Hristiyan’ım, lütfen yardım edin.”

Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var;

“Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudi’yim. Paraya ihtiyacım var.”

Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hristiyan dilenciye sadaka veriyorlar...

Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş...

Sonunda papaz Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki;

“Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar.”

Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor;

“İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor” ...

Son söz: İlk bakışta bize taban tabana zıt gelen seçenekler arasında, hayal bile edemediğimiz bağlar olabilir... Günümüzde siyaset mekanizması da böyle olmuş maalesef.

İçerideki pazarlıkları bilmeden bizler saf düşüncelerle başta vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı olmak üzere uzmanlık konumuz olan ülkemiz tarımının derdindeyiz…

 Sağlıcakla kalın.