Küçükbaş hayvanların ikamesi…

İkame edilebilirlik, malların veya hizmetlerin üretim veya tüketimdeki başka bir mal veya hizmet yerine kullanılabilmesini ifade etmektedir. İkame edilebilirlik iki ürünün talebinin birbiriyle etkileşimde olması üretici/tüketicilerin iki ürün arasında hareket etmesi sonucunu doğurmaktadır.

Tarım ve Orman Bakanı Sayın Vahit Kirişci, bir gezi konuşmasında “Elbette büyükbaş hayvancılık da önemli ama bu ülkenin coğrafyası küçükbaş hayvancılık için. Bu ülkede bizim mutlak suretle küçükbaşa önem vermemiz gerekiyor. Ve bundan hareketle de inşallah küçükbaş hayvancılığı yaygınlaştıracağız. Bir taraftan üreticiyi koruyacağız ama diğer taraftan da bu üreticinin kendisinin de yer aldığı tüketim grubu, bu eti bulunamaz hâlde görmemeli” diye belirtti.

Evet, ülkemiz küçükbaş hayvan coğrafyasıdır. Bakanlık özellikle son 20 yılda çok ciddi anlamda küçükbaş hayvancılığa destek olmuştur. Bu destekleme isabetlidir ve son derce doğru bir karardır. Ama hiçbir zaman küçükbaş et ve süt üretiminde büyükbaşın yerini alamaz! Alması da söz konusu değildir. Ne teknik olarak ne de ekonomik olarak böyle bir durum söz konusu olamaz! Dünyada böyle bir sistem ve örneği de yoktur. 

Peki, biz ne yapabiliriz?

Elimizdeki küçükbaş hayvan potansiyelini bir yandan komşu ülkeler için diğer yandan da iç piyasada oluşan et tüketimi talebini karşılamak yani arzı artırmak şeklinde kullanılabiliriz. Stratejimiz bu yönde olmalı ve politikaların bu amaçla devam etmesi gereklidir.

Büyükbaşta efektif elde ettiğiniz üretim miktarını yani et ve süt miktarını küçükbaşta elde edemezsiniz. “Küçükbaş hayvancılık büyükbaş hayvancılığı destekler niteliktedir.” Küçükbaşta üretim et ve süt olarak yüzde 3-5’lerde, biz bunu yüzde 12-15’lere çıkarırsak müthiş fark olur. Ama hiçbir zaman bir sığırdan elde edeceğiniz et miktarını bir küçükbaştan ikame edemezsiniz! Hem ticari hem de üretim olarak efektif değildir. Diğer yandan da küçükbaş hayvanlar insanların tüketim alışkanlıklarına da uymayabilir.

Bu olayın hem ticari boyutunu hem de üretimini efektif olarak anlatayım. Bu yapılan hesabı 40 yaş üzeri bilgilendirme yapanlar ve karar verici kişiler altını çizerek okusun, lütfen! 

Olayı birim alana indirgeyip hesap edelim ki karşılaştırma imkânımız olsun. Küçükbaş meradan daha iyi yararlanıyor. Evet, bizim meralarımız küçükbaşa daha uygun ama bir erkek sığır ülkemiz şartlarında 2 yaşında 500-550 kg gelir. 

Peki, bu sürede aynı birim alanda ne kadar koyun yetişir?

Yılda bir kuzu alınıyor, yılda iki kuzu alan çokta yok ve bakım besleme şartları dikkate alınırsa çoğu zamanda istenmeyen bir durum olabiliyor. Biz 2 yılda 3 kuzu aldığımız kabul edelim. Literatürde ikizlik oranı da 1.2 yani 3.6 kuzudur. İki yılda elde edebileceğin materyal sayısı aynı sürede 2 buzağı alırsın.

Hal böyle iken Türkiye’nin et ihtiyacını karşılamak için kaç anaca ihtiyacın olur?

Bir kuzu 45 kg geldiğini düşünelim. Yüzde 45-50 randımanı düşelim sonra yüzde 18.5 kemik oranını düşelim en son 16.5 kg lop et yapar. Gelelim sığıra, 550 kg yüzde 8 tokluk firesi düşelim ve yüzde 62 randıman hesapladığımızda 310 kg kalır. Yüzde 18 kemik oranı düştüğümüzde 260 kg lop et kalır.

Özetle “16 koyunun verdiği eti 1 (bir) sığır verir.” Tabii kuzu etindeki yağ oranı yüzde 21 dana etindeki yağ oranı yüzde 15 bunu da hesaba katmak gerekir ki tencere verimliliği noktasında sonuç daha da değişebiliyor.

Her ne kadar “Yem Dönüşüm Oranı”, (hayvanın yediği yemi ete dönüştürme oranı, FCR) küçükbaşta 5-6, sığırda 6-8 olsa da randıman oranları ile bu dengeleniyor aşağı yukarı eşit oluyor.

Ülkemizin ihtiyacı 1,5 milyon ton kırmızı et bu da aşağı yukarı 75-80 milyon kuzu kesimine denk gelir. Yani mevcut sürünüzü 3 kattan daha fazla büyütmemiz gerekiyor. 

Birinci olarak, Türkiye küçükbaşı üç kat artırsa yani 200 milyona çıkarsa bu kadar küçükbaşı besleyecek mera varlığımızı gösterebilir misiniz? 

İkincisi, bu kadar hayvan mevcut meralarda nasıl bir tahribata sebep olabilir bunların hesapları yapıldı mı?

Ülkemizde büyükbaş hayvan başına ortalama 1,15 dekar mera, dünyada ise 2,9 dekar mera düşüyor. Fakat “bizim mera verimliliğimiz dünya ortalamasının yarısı bile değil!”  Genel bir kabulle “bir sığır canlı ağırlığının yüzde 2,5'i kuru ot veya yüzde 10'u kadar yeşil ot yedirileceği esas alınır.” Bu ihtiyacın ne kadarını meradan karşılamak istiyorsun ne kadarını ot vererek kapatmak istiyorsun size kalmış bir şey. Örneğin Brezilya’da yetiştirici hayvanını ahıra sokmuyor meraya alıyor arada soya veriyor protein dengelemesi yaparak 500-600 kg arası Braangus, Braford (kendi ıslah ettikleri etçi sığırları) elde ediyor.

Ülkemize dönelim hayvanları hep merada tutmak mümkün değil! Çünkü meralarımız fakir. Fakir olan merayı iyice yıpratmanın da bir anlamı yok! Dolayısıyla kaba yem ihtiyacını ekerek karşılamak gerekecek. Ekeceğiz ama mevcut ekim alanları tahıllar için bile yeterli değil! Mantıklı olan ise “özellikle su isteyen kaba yem ihtiyacımızı Gürcistan, Ukrayna ve Sudan’dan karşılamak olabilir.” Hatta Konya’da tahıla dönüp, mısırı buralarda da ekebiliriz.

Son söz: “Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?” diye sormuşlar Mevlana’ya… Cevaplamış: “Senin baktığına herkes bakıyor ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Büyükbaş hayvancılık gerekli darbeyi aldı. Damızlıkların ve özellikle büyük bir kısım anaçlar kesildi. Küçükbaşta da durum kritik! Küçükbaş hayvanlarda kesilmeye başlandı. Bu kesimler şimdilik hissedilmiyor olabilir. Çünkü Hayvan Kayıt Sistemi’ndeki (TÜRKVET) hayvan sayısı ile sahadaki fiziki durum birbirini tutmuyor. Hayal dünyasında yaşamayalım! Hayvan sayıları sürekli artıyor gibi görünüyor olabilir ama sahadaki durum hiçte öyle değil! Yanlış veriler üzerinden gidilince çözüm önerileri de yanlış oluyor. 

“Kimileri bakar, kimileri görür” derler ya; Tarım Bakanlığı bünyesindeki özellikle Hayvancılık Genel Müdürlüğü (HAYGEM) ve Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) bakan taraf değil de artık gören taraf olmalıdır.

İnsanları bulgurla ve makarnayla doyuramazsınız biraz da et yemeleri lazım!