İsrail nasıl durdurulabilir?
İsrail’in İran ile 7 Ekim 2023 sonrası zaman zaman birbirlerini tartmak için yaptıkları saldırılar 12 Haziran 2025 tarihi itibariyle İran’ın nükleer çalışmalarda geri adım atmadığı bahanesiyle farklı bir boyut kazandı. Bu tarihe kadar karşılıklı atılan füzeler bir gün ile sınırlı kalırken bu süre artık hem dördüncü gününe hem de etkisi itibariyle yüksek bir seviyeye ulaştı.
31 Temmuz 2024 tarihinde HAMAS Lideri İsmail Heniyye’nin Tahran’da şehit edilmesi, 17-18 Eylül 2024’de Hizbullah elemanlarının telsizler üzerinden etkisiz hale getirilmesi hem İran’ın önemli derecede istihbarat ve güvenlik açığı olduğunu hem de İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin 20 Mayıs 2024 tarihinde düşen helikopterinin ardında da İsrail’in olduğu yönündeki tezleri kuvvetlendirdi.
İsrail’in başta İran Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları Komutanı olmak üzere 20’ye yakın üst düzey askeri komuta kademesini ve Nükleer araştırma ve geliştirme çalışmalarında bulunan 9 bilim insanını bir gecede etkisiz hale getirmesi uzun zamandır fiziki ve teknik takip yaptığını gösterdi. Bu da Reisi’nin ölümünden sonra bile İran’ın iç güvenlik açığına odaklanmadığını gösterdi.
12 Haziran gecesi İsrail’in İran’a yönelik saldırıları başlamadan önce İran Dış İşleri Bakanı Arakçi, “bölgedeki yakın bir dost ülke İsrail’in bize saldırı hazırlığında olduğu bilgisini verdi” demesine, ABD Başkanı Trump’ın “İsrail yarın İran’a saldırı yapabilir” ifadelerini kullanmasına rağmen İran hazırlıksız yakalandı. İsrail 12 Haziran gecesi İran’da belirlediği hedefleri hiçbir engelle karşılaşmadan vurdu.
İran’ın İsrail’e füzelerle verdiği cevaplar ise İsrail’in “güvenlikçi” ülke imajını yerle bir etti. 7 Ekim’de Kassam Tugaylarının eylemini önceden haber alamayan MOSSAD’ın imajı sarsılırken, İran’ın füzelerine karşı yetersiz kalan Demir Kubbe’nin de geçilebilir olduğu ispatlandı. İsrail yönetimi de halkı da “güvende olmadıklarını” acı bir tecrübe ile öğrendi.
Bölgemizde barış çabalarının sürdüğü, Rusya-Ukrayna müzakerelerinde önemli bir mesafe alındığı, terörsüz bölge hedefine ulaşmaya ramak kaldığı, Suriye’nin istikrara kavuşmak için mücadele ettiği, Irak’ın ayrılıkçı gündemi terk edip ekonomik kalkınmayı öncelediği, İran’ın ABD ile müzakere masasına oturduğu bir dönemde İsrail İran’ı hedef alarak bölgemizde oluşan pozitif gündemi tersine çevirmeyi amaçladı. Çünkü, bölgenin gündemi İsrail’in yayılmacı politikalarının önündeki en büyük engeldi. Bu engeli ABD’nin desteğiyle aşmak için İran kozunu kullandı. Çünkü diğer tüm kozlarının karşısında doğrudan Türkiye ile karşı karşıya gelme riski vardı. Bu riski de ABD’nin değişen politikalarına rağmen göze alamazdı. Hatta ABD’yi tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirdi. Bu nedenle ABD’nin rahatsız olmayacağı bir hedef seçti.
Tansiyonun düşürülmesi ve 3. Dünya savaş riskinin yanı başımızdan uzaklaştırılması için Türkiye yine diplomasiyi tercih etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan İran’a yapılan saldırının uluslararası hukukun hiçe sayıldığı bir provokasyon olduğunu söyledi.
Türkiye durduğu nokta itibariyle komşuluk hukukun gereğini yaptı ve uluslararası hukuk zemininde bölgede huzur ve istikrarı zedeleyici tüm girişimlerin karşısında olduğunu gösterdi. İsrail’e karşı İrancı değil, savaşa karşı barışın yanında saf tuttu. Barış ortamını hedef alan tüm girişimleri de kınadığını belirtti. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak İran Cumhurbaşkanı Pezekişyan, Ürdün Kralı Abdullah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ve ABD Başkanı Trump ile görüşmeler yaptı.
İsrail’in enerji tesislerini hedef almaya devam etmesi ve buna karşılık İran’ın misillemeleri tansiyonu daha da artırdı. Bölge ülkelerinin hava sahasını kapatmasına rağmen İsrail’in buna riayet etmemesi, bölgede bulunan ABD ve İngiliz gemilerinin tahrikleri İran’ın olası hedeflerini artırdı. İran’ın; ABD, İngiltere ve Fransa’nın İsrail’e destek vermesi halinde bölgedeki üslerini hedef alacağını ilan etmesi savaşın alanını genişletti.
İsrail, 12 Haziran İran saldırısıyla bölgede ABD ile tekrardan ittifak zemini buldu. Bu durum ABD’nin bölgeden asker çekme kararını etelemesine, yeni bir göç dalgasının başlamasına, başta petrol olmak üzere küresel ticarete etkilerinin olacağını gösterdi. İsrail özellikle günde 18,2 milyon varil petrolün taşındığı, dünya petrol ticaretinin yüzde 38’inin bölge petrol ticaretinin ise yüzde 70’inin gerçekleştiği Hürmüz boğazını hedef alarak küresel piyasaları strese soktu. Aynı zamanda savaşın etkilerinin diğer ülkelere yayılmasını sağladı.
Bir diğer konu ise birçok analistin ilk günden itibaren dile getirdiği “asıl hedefin İran rejiminin değiştirilmesi ve reformist ve daha makul bir yönetimin iş başına getirilmesi” tezidir. Savaşın etkileri bunu doğurabilir ama rejime güçlü destek olmamasına rağmen bu sonucun İran halkı tarafından kabul görmeyeceği kesindir. İran’da bir rejim değişikliği olacaksa bunun ABD ve İsrail eliyle değil, İran haklının kendi tercihiyle gerçeklemesi gerekir. Ayrıca ABD ve İsrail’in değiştireceği rejim kendilerine bağlı bir yönetimin oluşması anlamına gelir ki bununda bölgesel açıdan tehdit olduğu görülmelidir. İran halkında ABD ve İsrail’e yönelik düşman algısının yüksek olması halkın İran hükümetine karşı ayaklanmasının önündeki engeldir. Eğer bu gerçekleşirse emin olun sonraki hedefleri Türkiye’dir. MHP Lideri Sayın Bahçeli ilk olarak 6 Aralık 2023 tarihinde gazetemiz Türkgün’e verdiği röportajda, “Kurulması hedeflenen büyük İsrail devleti projesine göre Nil’den Fırat’a kadar sözde vaat edilmiş topraklara sahip olmak istiyorlar. Bu hedefin nihai aşaması da Türkiye’dir” ifadelerini kullanmış son açıklamasında da “Nihai hedef Türkiye’dir” sözleriyle bu tehdide dikkat çekmiştir.
“Terörsüz bölge” istikrara ulaşmış, iç huzur ve barışını sağlamış bir bölge demektir. İsrail de bir terör devletidir ve bölgenin canına kastetmektedir. Durdurmanın tek yolu da feshini gerçekleştirip silahlarını bırakmasıdır.