İP’e sapa gelmez safsatalar
PKK terör örgütünün 4’ü yönetici olmak üzere 30 örgüt üyesi 11 Temmuz’da “silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz” açıklamasında bulunarak silahlarını yaktı.
Ülkemiz ve bölgemiz açısından tarihi bir dönüm noktası olan silahların bırakılması sürecinin somutlaşmasıyla birlikte tarihi bir eşik daha geride kaldı. Dünya kamuoyunun yakından takip ettiği, 100’den fazla yabancı basın kuruluşunun Irak’ın kuzeyinden yayın yaptığı tarihi bir dönem başladı. Küresel güçlerin bileğinin büküldüğü, ellerindeki maşanın kırıldığı, aparatlarının etkisiz kılındığı bu tarihi an içimizdeki millileşme sorunu yaşayan birkaç kaçkının da belini büktü.
1 Ekim’den 11 Temmuz’a kadar geçen 9 ay 10 günlük süre içinde muhalefetin “terörsüz Türkiye” hedefine yönelik ipe sapa gelmez safsataları silahların yakılmasıyla da durmadı.
Türkiye’nin 47 yıllık terörle mücadelesinde şimdiye kadarki en önemli mesafe alındı. Terörü birkaç yıllığına değil ebediyen sona erdirecek bir yol izlendi.
Bu yol, “devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” zemininde yükseldi.
Geçmiş tecrübeler ışığında devletin hiçbir şart altında terör örgütüyle pazarlık masasına oturmayacağı bir hedef belirlendi.
Akabinde ise sahada terörle mücadele kararlılıkla devam etti.
Bu yöntem dünya tarihinde çatışmalı dönemlerin sonlandırılması açısından da ilk ve tek örnek oldu.
Terörsüz Türkiye hedefine hızlı ve sağlam adımlarla ulaşılmasındaki en büyük pay fedakârca mücadele vermiş şehit ve gezilerimize aitti.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin üstlendiği tarihi inisiyatif ve çizdiği istikamet terörsüz Türkiye hedefine ulaşılmasındaki en önemli siyasi etkendi.
DEM Parti’nin ve İmralı heyetinin uzatılan eli havada bırakmaması terörsüz Türkiye hedefini kolaylaştırdı.
İmralı’nın 27 Şubat’ta örgütün kendini feshetmesi ve silahları bırakma çağrısı terörsüz Türkiye hedefini hızlandırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başından itibaren süreci sahiplenen tavrı ve 10 Nisan’da İmralı heyetini kabul ederek sergilediği duruş terörsüz Türkiye hedefini devlet politikası haline getirdi ve süreç geri dönülemez bir noktaya ulaştı.
Sağduyulu, soğukkanlı, sabırlı ve samimi bir yolun izlenmesi süreci tüm provokasyonlara rağmen PKK’yı silah bırakma noktasına taşıdı. Bunlardan ilki 23 Ekim TUSAŞ saldırısıydı. DEM Parti uzun süre sonra ilk defa YPG’nin bir saldırısını kınadı ve provokasyon olduğunu söyledi. Bu tutum onların terörsüz Türkiye hedefini ciddiye aldıklarını gösterdi. Kendini milliyetçi olarak addeden birkaç cılız ses ise terörsüz Türkiye hedefinin başarıya ulaşmasını kendi siyasi gelecekleri açısından tehlike gördüğü için ipe sapa gelmez safsatalarla süreci akamete uğratmaya çalıştı. Üstelik bunu yapanlar 31 Mart 2024 yerel seçimlerine kadar DEM Parti ve türevleriyle ittifak yapanlardan başkası değildi!
11 Temmuz’da PKK terör örgütünün silahları yakma kararını eleştiren İP Adana milletvekili Ayyüce Taş, “Ufak bir ayrıntı; silahlar yakıldı, teslim edilmedi. Bunun anlamını da herkes biliyor” paylaşımında bulundu.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ise “Mangal partisi yapar gibi 30 tane tüfeği yakarak bırakılmaz. Silah teslim alınır, balistik muayene yapılır. PKK’lılar teslim olur. Tek tek sorguları yapılır” ifadelerini kullandı.
Bu iki paylaşımın baştan aşağı fitneyle dolu olduğunu görmek için silahların ateşe atılmasının ne demek olduğunu bilmemek gerekir. Ayrıca o silahların erimesi için ısının en az 1500 derece olması gerekirdi. Dolayısıyla silahların seri numaraları ateşe atıldıktan sonra da alınabilecek durumdaydı. Ayrıca silahlar ateşe atılmadan önce zaten seri numaraları MİT tarafından alındı. Yani silahlar önce “teslim alındı” daha sonra bir daha geri dönüş olmadığını göstermek için ateşe atıldı. Bu arada silahları bırakan 30 kişilik grubun isimleri de oradaki tüm resmi yetkili organlara teslim edildi. O kişilerin örgütle hiçbir bağ ve bağlantısı kalmadı.
Bu görüntüler üzerine 11 Temmuz’da MHP Lideri Sayın Bahçeli ve 12 Temmuz’da da Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalardan memnun olmayan muhalefet ise aynı safsataya devam etti.
İP Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Devlet Bahçeli hepimize milliyetçilik dersi vermeye kalkışıyor olabilir. Açıkça söylüyorum: Milliyetçiliğimin zekâtını versem ondan elli tane satın alırım!” sözleriyle düştüğü çukurdan seslendi. Siyasi işportaya düşmüş, önüne gelenin satın aldığı, susturmak isteyenin eline çanta tutuşturup yola saldığı Müsavat Dervişoğlu bu aralar zekât verecek duruma gelmiş. Karınca karnı acıkınca kurdun ensesinde yemek ararmış. M. Dervişoğlu da kurdun ensesinde geziyorum diye kendini kurt zannetmiş.
Terörsüz Türkiye hedefinin siyaset üstü bir konu olduğunu göremeyen Özgür Özel ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerine, “Çıkmış Kürt-Türk-Arap. Hesap Kürtlerin temsilcisi DEM, Türklerin temsilcisi MHP, Arapların temsilcisi kendisi. Bir çatı kuracak. Ümmetçilik mezhepçilik üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız” diyerek karşı çıktı. Kafadaki etnik siyasetinin yansımasını itiraf etti. Siyasi partileri kimliklere böldü. Peki, bu teze göre CHP hangi kimliğin temsilcisi oldu?
Muhalefet suyu bulandırmak için ceviz kabuğunu doldurmayacak bahaneler ve ipe sapa gelmez eleştirilerle “terörsüz Türkiye hedefini” hedef aldı. Bugüne kadar ne iddia ettilerse tersi çıktı.
Pazarlık var dediler. Olmadığı ortaya çıktı.
Öcalan örgüte çağrı yapmaz dediler. Hem de iki defa silahları bırakın çağrısı yaptı.
PKK Öcalan’ı dinlemez dediler. Örgüt Öcalan ne derse yaparız dedi.
Örgüt silah bırakamaz, arkasında güçlü devletler var dediler. PKK silah bıraktı.
Örgüt öyle ya da böyle artık yolun sonuna geldi. Ama muhalefetin fitne kurşunu bir türlü bitmedi.