Milli Birlik Ve Dayanışma Komisyonu
Ülkemizin 47 yıldır mücadele ettiği ve çeşitli girişimlerle PKK’ya silah bıraktırmaya çalıştığı denemelerin tamamı içeriden ve dışarıdan yapılan müdahalelerle sonuçsuz kaldı. The Economist dergisi geçtiğimiz hafta bu durumu hem özetleyen hem de itiraf niteliği taşıyan bir analize yer verdi. Dergi, 1 Ekim sonrası için “terörsüz Türkiye ile barış her zamankinden daha mümkün görünüyor. Türk-Kürt kardeşliğini pekiştiren eşsiz bir dayanışma örneği sergilendi. Artık dışarıdan oynanan oyuna gelmiyorlar” ifadelerini kullandı. Doğru söze ne denir! Ortadoğu’nun enerjisini, insanlarını, kaynaklarını kurdukları kanlı çarklarda öğütenler artık pes etti.
1 Ekim’den sonra oluşan olumlu havanın bozulmasına, TUSAŞ saldırısıyla başlayan ve sonrasında sayısız kere denenen provokasyonlara kapılan olmadı. Siyasetin mesnetsiz eleştiri ve iftiralarına, sosyal medyada yer alan sahte yüzlerin tahriklerine ve yabancı istihbarat servislerinin tuzağına düşülmedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli 1 Ekim’de elini uzatırken, “karşılıksız ve samimi” hislerle uzattığını söyledi ve “temennim DEM Parti’nin Türkiye Partisi olması ve terörle arasına mesafe koymasıdır” dedi.
DEM Parti uzatılan eli havada bırakmadı ve Türkiye Partisi olmak istediğini somut olarak gösterdi.
Türk ve Kürt arasına örülmek istenen terör duvarının yıkılması için samimi, soğukkanlı ve sabırlı bir yol izlendi.
27 Şubat’ta bizzat örgütün kurucusu Abdullah Öcalan “silahla bir sonuç alınamayacağı anlaşılmıştır” diyerek PKK’nın kendini feshetmesini ve silahları bırakmasını istedi.
12 Mayıs’ta PKK aldığı kararla feshini gerçekleştirdi ve 11 Temmuz itibariyle de silahlarını bırakmaya başladı.
Sahada bundan sonraki kısım TSK ve MİT gözetiminde devletin güvenlik ilkesi prensiplerince izlenip takip edilecek teknik bir boyuta ulaştı. Yani her fırsatta şehit ve gazilerimizi diline dolayarak terörsüz Türkiye hedefini istismar etmeye çalışan, şehitlerimizin ve gazilerimizin yakınlarını kendilerine siyaset malzemesi yapmaya kalkanların bilmesi gereken en önemli husus artık sahanın kontrolünün şehit ve gazilerimizin silah arkadaşlarına emanet olduğudur. Hiçbir Türk askerinin silah arkadaşına ihanet etmeyeceğini ve onları yarı yolda bırakmayacağını da herkes bilir.
Bugüne kadar hepimizin ifade ettiği ve dilimizde pelesenk olan DEM Parti’nin terörü reddetmesi ve Türkiye’ye omuz verip meşru zeminde siyaset yapmasıyla konuşulup tartışılmayacak bir konunun olmayacağı “an” nihayet gelip çattı.
TBMM çatısı altında bir komisyon kurularak terörün tamamen Türkiye’nin gündeminden çıkarılması, beslendiği veya beslenebileceği alanların kurutulması, milli birlik ve dayanışma ortamının pekiştirilmesi, siyasetin meşru zeminin genişletilmesi ve demokratikleşmenin toplumun her kesiminde hissedilebileceği bir seviyeye yükseltilmesi için sıra KONUŞMAYA geldi. Ön yargıların rafa kalktığı, terörün gölgesinin olmadığı, şiddetin bulunmadığı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef almamak kaydıyla her önerinin tartışılabileceği bir zemin doğdu. Bununda yeri, adresi, niteliği ve niceliği belirlenerek TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un 25 Temmuz tarihli davetiyle siyasi partilere iletildi.
51 üyeden oluşacak komisyonda AK Parti 21, CHP 10, MHP 4, DEM Parti 4, İP 3, Yeni Yol 3 üye ile temsil edilirken HÜDA-PAR, YRP, TİP, EMEP, DESP ve DP’nin de 1’er üye temsil edilmesi kararlaştırıldı. Böylelikle 86 milyonun neredeyse tamamının temsili gözetildi. Toplumda oluşan terörsüz Türkiye mutabakatının siyasette de geniş yer bulması için azami özen gösterildi.
Bu sorumluktan kaçan ilk parti beklenildiği gibi İP oldu. Eğer mesele seçim olsaydı Cumhur ittifakına karşı DEM Parti’yle ittifak yapmak için bir saniye bile tereddüt etmezlerdi. Mesele memleketin geleceği olduğu için M. Dervişoğlu ve partisi yine kaytarmayı tercih etti. Milli Birlik ve Dayanışma komisyonunda yer almayan İP gelecek nesiller için sorumluluk üstlenmekten kaçtı ve terörsüz Türkiye hedefinin bir parçası olmayı reddetti. Terörlü Türkiye’nin siyasi fırsatları bu partiye daha cazip geldi.
Milli Birlik ve Dayanışma komisyonuna üye bildiren ilk siyasi parti ise MHP oldu. Sayın Devlet Bahçeli yine sağına soluna bakmadan, kim var kim yok diye tereddüt etmeden kurulacak komisyona 4 isim belirledi. Terörsüz Türkiye’nin işaret fişeğini yakan ve toplumsal mutabakatın sembolü haline gelen Devlet Bahçeli, komisyonun kurulması için de tarihi bir sorumluluk üstlendi.
CHP ise son 10 yıldır her sandık geldiğinde yaptığı örtülü ittifakla oylarını sömürdüğü ve kazanımlar elde ettiği DEM Parti’nin barış ve kardeşlik çağrılarına sırt çevirdi. 1 Ekim’den itibaren terörsüz Türkiye hedefine şaşı bakan CHP kurulacak komisyonda da şartlı yer alacağını açıkladı. 1000 yıllık kardeşliğimize şart koştu! Abdullah Öcalan, DEM İmralı heyeti ve PKK silah bırakmak için şart koşmazken CHP TBMM’de kurulacak komisyona katılmayı şarta bağladı.
Terör bitecek, terörün zemin bulduğu sosyal-ekonomik-psikolojik gerekçeler kalıcı olarak ortadan kaldırılacak ve daha demokratik bir Türkiye ile yeni bir sosyal ve siyasi hayatın kapıları ardına kadar açılacak. Vakit artık kardeşliğimizi sığ kalıplardan kurtarıp kalıcı bir noktaya taşıma vaktidir. Ölümü değil yaşamayı, sorunları değil çözümü büyütmenin vaktidir. Türkiye’nin artık patinaj çekecek vakti yoktur. Bunun için yapılması gereken şey şiddetin ve silahın gölgesi olmadan konuşabilmektir. Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu 86 milyonun ayrılığına değil birliğine hizmet etmeli, milletimizin her görüşten ferdinin dayanışma azmini güçlendirmelidir.