Soykırıma karşı olmanın bedeli

YAYINLAMA:
Soykırıma karşı olmanın bedeli

En büyük güçlerin bile sırtını dayadıkları daha büyük güçler vardır. Eski asırlarda bu güç, dindi. Politikalar dine dayandırılmak suretiyle meşrulaştırılırdı. Günümüzde bu görev “halk”a verilmiştir. Vergi memurunun topladığı paradan, mahkemenin verdiği karara kadar her şeyin altında “halk adına” yapıldığı bilgisi yazmaktadır. Eğer bir yönetim sırtını halka dayamayan yöneticilerden ileri geliyorsa meşruiyetleri ve görev süreleri kısıtlı bir vakte sahip demektir. Dünyanın en emperyalist ölçekli devletleri bile modern çağın dini olan “demokrasi” kapısına yüz sürmedikçe meşru bir zemine sahip değildir.

Nazi Almanyası’nın Yahudilere uyguladığı soykırım tarifesi, Alman halkının “milli irade” vetiresine dayanmakla çok daha acımasız, çok daha insanlık dışı bir zulme dönüşmüştür. 7 Ekim 2023’te Gazze’de soykırım harekâtına başlayan Siyonist savaş kabinesi de döktükleri masum Gazzelilerin kanını, İsrail halkını koruma kılıfına soktular. Gazzeli Müslümanları yok etme planını “İsraillilere yapılmış bir saldırıya verilen meşru bir karşı koyuş” gibi gösterebilmenin yollarını aradılar. Yapay zekâ ile oluşturdukları “yanmış bebek” fotoğraflarını ABD eski Başkanı Biden’a göstererek hem ABD hem dünya kamuoyunu etkilemeye çalıştılar. İsrail insanlığın vicdanında soykırım suçuyla yargılandığını görünce uluslararası itibarını kurtarmak için kesenin ağzını iyice açtı. Sosyal medyada kendisini savunan İnfluencerlara 7 bin dolar tutarında ödemeler yaptı. ABD’deki AIPAC sistemi üzerinden senatörlerin ve milletvekillerinin vicdanını satın aldı. ABD’nin New Mexico eyaletinin Cumhuriyetçi Senatörü Jay Block’ın kızının, “İsrail’in babama propaganda yapması için para ödediğine inanıyorum. Soykırımın yalan olduğunu, sivillerin öldürülmediğini söylüyor” diye tarif ettiği babası gibi birçok siyasetçi istihdam edilmiş birer Siyonist müşteri temsilcisi gibi çalışmayı sürdürüyor.

Ama İsrail aynı zamanda kendisinin soykırımcı kimliğini eleştirenlere de bedel ödeten bir devlet. ABD’de ve Avrupa’da vicdanlarını Gazze’den yana koyan insanlar abluka altına alınarak cezalandırıldılar. ABD'de PhillyVoice.com haber sitesinde spor muhabiri Jackson Frank, onlardan birisiydi. Sosyal medyada “Filistin’le dayanışma” mesajı paylaştıktan hemen sonra işinden kovuldu. Artforum dergisinin genel yayın yönetmeni David Velasco Filistin halkının özgürlüğünü destekleyen açık bir mektup yayınladığı için, New York Times yazarı Jazmine Hughes ve Jamie L. Keiles, İsrail’in Gazze ablukasını kınayan açık bir mektuba imza attıkları için aynı akıbete uğradılar.

Oscarlı aktris Susan Sarandon, Filistin’e verdiği destek nedeniyle Hollywood’da iş bulmakta zorlandığını açıkladı. Hollandalı futbolcu Anwar El Ghazi “Bu bir savaş değil, soykırım” paylaşımı nedeniyle Alman kulübü Mainz 05 tarafından özür dilemeye zorlandı, reddedince sözleşmesi feshedildi. Arizona Üniversitesinde iki öğretim üyesi, derslerinde Gazze’yi tartıştıkları için gizlice kaydedildi ve süresiz uzaklaştırıldılar. Michigan Üniversitesinde Gazze’ye destek eylemlerine katılan öğrenci işçiler işten çıkarıldı, kara listeye alındı. Tufts Üniversitesi'nde doktora yapan Türk vatandaşı Rumeysa Öztürk, ABD Göçmenlik ajanları tarafından gözaltına alındı. Gözaltındayken üç kez astım krizi geçirdi. ABD ve Almanya’da, Filistin’e destek veren eylemcilere kelepçeli gözaltılar uygulandı. Microsoft, İsrail’in savaş projelerine itiraz eden çalışanlarını işten çıkardı. Gazze’ye yardım taşıyan Küresel Sumud Filosu’nun ve Özgürlük Koalisyonu Filosu’nun aktivistleri tutuklandı, hapse atıldı, aç bırakıldı ve işkence gördü. 

Siyonist İsrail’in soykırımcı yüzünü teşhir etmenin bir bedeli vardı ve bu süreçte İsrail’i eleştirmeleri neticesinde ekmeğinden ve hürriyetinden edilen yüzlerce insan oldu. Dünya kamuoyunun İsrail’in gerçek yüzünü tanımasında, onu bir soykırımcı terör devleti olarak teşhir etme konusunda Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katkısına ayrı bir parantez açmak gerekliydi. Kanlı ve kirli ellerini sosyal medya deterjanıyla temizlemek isteyen İsrail’in duvara çarpmasında, dünyada bir nefret nesnesine dönüşmesinde hiç şüphesiz direniş gösteren en önemli ülke Türkiye’ydi.  

İktidarları petrol kuyularının üstünde duran Arap krallar, 70 bin masumun soykırıma uğradığı bu iki yıllık süreçte İsrail’le ilişkilerini koruma derdine düşerken Türkiye’nin ödediği bedelin mukayesesini yapabilmek için sadece ekonomik değil, ahlaki bir mukayese de lazımdı. İsrail’le ticareti kesen, diplomatik ilişkileri askıya alan, her platformda onun insanlık suçlarını haykıran, meclisinden İsrail zulmünü 7 ortak bildiriyle kınayan Türkiye’nin tavrı, vicdan borsasında hissesini satılığa çıkaran,  sessiz kalıp pazarlık masasında yer tutmaya çalışan yüreksizlikleri de açığa çıkardı. Hakikati savunmanın giderek güçleştiği bir zamanda vicdan denen mefhum bedel ödemeyi göze alma cesaretinin içinde gizlidir. Bir zamanlar dine, şimdi demokrasiye yüz sürenlerin arasından hakikat uğruna bedel ödemeyi göze alanların ayırt edilmesi bu yüzden bu kadar kıymetlidir.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...