Bizim hafızamız yerinde ya sizin ki?
Fotoğraflarda ne görüyorsunuz?
Birinde, Kemal Kılıçdaroğlu, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’yi TBMM’de ziyaret etmişti. Kendisi, “Kürt sorunu dahil bütün sorunların çözüm adresi TBMM'dir” derken, HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, “Bugün sayın Kılıçdaroğlu’nu ağırlamamızın nedeni, Kürt sorununun demokratik çözümünün TBMM çatısı altında olduğundan yana olduğumuzu göstermekti” açıklamasını yapmıştı.
Diğer HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar ise, “Bu görüşmenin içeriğini ve konuştuğumuz hususları kurullarımıza taşıyacağız. İttifak güçlerimizle değerlendireceğiz. 1-2 gün içinde kamuoyuna ve basına daha ayrıntılı bir açıklama yapacağız” demişti. Daha sonra HDP, bu ittifak anlaşmasını “Bir oy Yeşil Sol’a, bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na” sloganıyla Türkiye’ye duyurdu.
İkinci fotoğrafta ise, HDP ile bir seçim ittifakı daha yapmış olan Kemal Kılıçdaroğlu ve İP’li siyasetçi Ayyüce Taş’ın Adana’daki mitingdeki birlikteliğini görüyoruz. Mitingde konuşma yapan Ayyüce Taş, “Kemal Kılıçdaroğlu’nu ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı yapın” diyerek oy istemiş ve çekildiği fotoğrafı, “Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adana ziyaretinde bir araya geldik” şeklinde paylaşmıştı.
HDP “Bir oy Yeşil Sol’a, bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na” derken, İP’li Ayyüce Taş ise “Bir oy İYİ Parti’ye, bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na” diyerek oy toplamaya çalışıyordu. O seçimlerde de Ayyüce Taş İP Adana milletvekili olarak seçilmişti.
Ayyüce Taş, PKK’nın tüm unsurlarıyla birleşilerek kurulan bu ittifaktan hiçbir rahatsızlık duymuyordu. Kandil’deki Murat Karayılan, “HDP ve Millet İttifakı'nın seçimlere iyi hazırlanmaları gerekiyor. Herkes bu dönemde gerçekten iyi çalışmalı. Bunun için de ev ev dolaşmaya ihtiyaç var” diyordu. Bu ittifakın bir parçası olan Ayyüce Taş da tam olarak böyle çalışıyordu. Kandil’deki tüm terörist başları ise ardı ardına açıklamalar yapıyor ve bu seçimin Cumhur İttifakı’ndan kurtuluş için bir fırsat olduğunu vurguluyordu.
Ayyüce Taş’ın mevcut genel başkanı Müsavat Dervişoğlu da o dönemde İP Grup Başkanvekili olarak, ittifak ortaklarıyla YSK önünde bir basın toplantısı düzenliyordu. Muhabirlerden biri, tüm kameraların önünde, “PKK / Kandil / Yeşil Sol bileşenleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldı. Bu gelişmeye ne diyorsunuz?” diye sordu.
Bu soru karşısında Müsavat Dervişoğlu, basın toplantısı esnasında ittifak ortaklarına “Dağılın beyler!” diyerek toplantıdan arkasına bile bakmadan kaçmıştı.
Ayyüce Taş’ın 2019 yılında, yine HDP ile yerel seçim ittifakı yapan İYİ Parti hakkında herhangi bir yorumu veya eleştirisi olup olmadığını arşivden kontrol ettim. Rahatsızlığını yansıtan, eleştiren tek bir cümlesi dahi olmamış…
İYİ Parti’nin, terör örgütü PKK’ya Suriye’de ağır darbeler indirilen Zeytin Dalı Operasyonu’na, “İYİ Parti, tek adam rejimini kalıcı kılmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyecek ve beka sorunu yaratabilecek Afrin savaş senaryolarına tamamen karşıdır” diyerek karşı çıkmasına yönelik bir tepkisi olmuş mu?
Elbette olmamış…
Yine dönemin CHP Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun, “2018 Nisan ve Ocak ayında dört parti arasında yapılan anayasa çalışmasına ilişkin bilgi doğrudur. CHP, HDP, Saadet Partisi ve İYİ Parti uzmanları ve yetkilileri ortak paydalar oluşturan bir anayasa raporu hazırladı. Anayasa çalışmalarını gizlice yürüttük; HDP’nin olması önemliydi.” şeklindeki itiraf niteliğindeki açıklamasına herhangi bir tepkisi olmuş mu?
Elbette olmamış…
HDP-PKK ilişkisinde kendi partisinin çok gündemi oldu ama hiçbirine tepki göstermemiş… İyi Parti’ye sadece milletvekili olmak için gelmiş ve şimdi de hem o konumu güçlendirmeye hem de MHP’ye olan alerjisini sürekli canlı tutmaya çalışıyor.
Kendisinin de milletvekili seçildiği seçimlerde HDP ile Cumhurbaşkanlığı ittifakında oyunu birleştiren Ayyüce Taş’ın şimdi “Terörsüz Türkiye” hedefi üzerinden MHP’ye yönelik basit, tribünlere oynayan ve pespaye içerikli açıklamalar yapmasına şahit oluyoruz.
Siyasi menfaat etrafında birleşirken HDP/PKK’dan hiçbir rahatsızlık duymayan Ayyüce Taş, bugün DEM Parti’ye yönelik “Gelin Türkiye Partisi olun; gelin teröre cephe alın” çağrısından ve bölücübaşı Öcalan’a yönelik “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” mesajından rahatsızlık duyuyor.
Bu süreçte sürekli temelsiz, basit ve hafızalarımızla dalga geçen açıklamalarıyla “Terörsüz Türkiye” değerlendirmeleri yapmaktadır. Daha doğru iftiralarını dinlemekteyiz…
Geçen hafta İmralı’ya komisyon üyelerinin gitmesine yönelik tartışmalar üzerine “Şüphe Duymak Şeytanın Avukatlığıdır” başlıklı bir yazı kaleme almış ve şu ifadeleri kullanmıştım:
“Güncel İmralı tartışmalarına cevap niteliğinde, yıllar önce—tam 12 yıl önce, çözüm süreci döneminde—yazdığım şu cümleyi tekrar hatırlatmak istiyorum:
‘Başbuğ Alparslan Türkeş bugün dirilip gelse ve Liderimiz Devlet Bahçeli ile birlikte İmralı’ya gidip kapalı kapılar ardında teröristbaşı Öcalan ile görüşse, zerre şüphe duymam. Onlar hangi adımı atarsa atsın, tek düşünceleri Türk milletinin çıkarları olur.’
Ona duyulan güven duygusu işte böyle bir şeydir.”
Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e ve Liderimiz Devlet Bahçeli’ye duyduğumuz sonsuz güven ve sadakat duygusunu yansıtan bu cümlelere, “Sizi bir Türkeş olarak son kez uyarıyorum… İçinde olduğunuz bu ihanet sürecini babam Başbuğ Alparslan Türkeş’i dahil ederek aklamaya çalışamazsınız. Türkeş ve onun emanetleri sizin çamaşır suyunuz değildir” şeklinde yorum getirmiş…
Oysa, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Bizim başarımız HDP’nin başarısıdır; ki Sayın Öcalan’ın çok önemsediği bir projedir. Türkiye’de beraber yaşamayı ve özgür-demokratik birliği sağlama projesidir. Kendisinin özellikle son 20 yılını adadığı bir projedir. Bu projenin başarılı olması ve benim şahsımda başarılı olması, onu nasıl ve niye rahatsız etsin?” sözleriyle tarif ettiği HDP ile iki kez seçim ittifakı yapmış, onlarla Anayasa taslakları hazırlamış, sınır ötesi operasyonlara birlikte karşı çıkmış bir partinin milletvekili olarak bu sözleri söylemek nasıl bir hafızasızlığın ürünüdür, takdir sizin…
Bölücübaşı Öcalan’ın kurdurduğu HDP ile siyasi menfaat için yan yana dur ama o partiye asla “Gelin Türkiye Partisi olun; gelin teröre cephe alın” çağrısı yapma!
Öyle mi Ayyüce Taş hanımefendi?
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, bölgesel gelişmelerin seyrini doğru okuyarak terörün Türkiye’de ve bölgede tamamen sona erdirilmesi için kararlı adımlar atarken; siz, HDP’ye hiçbir zaman “Gelin, teröre açık ve net biçimde karşı durun” çağrısı yapmadan hangi siyasi hedef doğrultusunda 2019 ve 2023 seçimlerinde bu yapıyla aynı çizgide konumlandınız?
O yıllarda ortaya çıkan iş birliklerinin, ortak açıklamaların ve seçim stratejilerinin ön ve arka planını, siyasi sorumluluk taşıyan bir isim olarak açıklamanız gerekmez mi, Ayyüce Taş Hanımefendi?
Bu konularda gösterdiğiniz çok yüksek hassasiyet(!) malum iken, kamuoyunun aydınlanması adına söz konusu süreçleri sizden dinlemek isteriz.
Bu konularda size destek vermeye koşan Ahmet Kutalmış Beyefendiye ise bir hatırlatma yapmak gerekiyor:
Biz, çözüm süreci döneminde Başbuğ Alparslan Türkeş’e duyduğumuz güveni, sadakati anlatan yazılar kaleme alırken kendisi AK Parti milletvekiliydi. Bizim hafızamız yerinde çok şükür…
Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Ölen PKK’lılara üzülüyorum” başlığıyla verilen şu sözleri ise onun meseleye nasıl bir devlet aklıyla yaklaştığının en açık göstergesi olmuştu:
“Başarının şartı o yöre halkını kazanmaktır. ‘Kürt meselesi’ denildiğinde sadece Türkiye sınırları içinde Kürtçe konuşanları değil, Ortadoğu’da Kürtçe konuşan, Kürt adını alan bütün toplulukları dikkate alıyorum. Türkiye Cumhuriyeti hepsini göz önüne almalıdır; çünkü hepsi bizim insanımızdır, bizden ayrı değillerdir. Onlar da Müslümandır. Aramızda din birliği, kültür birliği, hatta evlenmeler yoluyla oluşmuş kan birliği vardır. Onları sahiplenmekte büyük yarar vardır. Biz, parti menfaatini yurt ve millet menfaatinin önüne koymayız. Bu nedenle ılımlı bir politikayı ve vatandaşlarımızı sahiplenmeyi tercih ediyoruz. Öldürülen PKK’lılardan dolayı da üzüntü duyuyoruz; çünkü onların birçoğu Güneydoğulu ailelerin çocuklarıdır.”
Bu sözlerin “Başbuğ Türkeş PKK’lı teröristleri savunmuş” şeklinde yorumlanması mümkün mü?
Yine Faruk Bildirici’nin, Leyla Zana’nın hayatını anlattığı “Yemin Gecesi” adlı kitabında aktardığı Başbuğ Alparslan Türkeş’in PKK’nın partisiyle yaptığı şu görüşme de dikkat çekici ve bugünleri anlamak adına ders niteliğindedir:
HEP heyetinde Genel Başkan Feridun Yazar, Ahmet Türk, Orhan Doğan, Mahmut Kılınç ve Leyla Zana yer alıyordu. Heyetin en ilginç buluşması ise MHP Lideri Alparslan Türkeş’le yaptığı görüşme olmuştu. Randevu alma konusunda yaşanan tereddüt, Türkeş’le karşılaşıldığında yerini son derece sıcak bir atmosfere bırakmış; yarım saat olarak planlanan görüşme bir buçuk saate uzamıştı. Türkeş, sohbet boyunca özellikle “kızım” diye hitap ettiği Leyla Zana’ya yönelerek Türklerle Kürtlerin kadim kardeşliğinden söz etmişti.
Türkeş’in heyete yaptığı şu açıklama, ortamı yumuşatmış ve büyük bir şaşkınlık yaratmıştı:
“Biz 900 yıldır kardeşiz. Benim yeğenlerim Kürt’tür. Kız kardeşim Kürt’le evli. Bizim birbirimizden ayrılmamız mümkün değildir.”
Ülkede yükselen toplumsal gerilim hakkında ise şu uyarılarda bulunmuştu:
“Bu ülke Türk–Kürt çatışmasıyla bölünür. Kürtlere karşı reaksiyonun ülkücülerden geleceği hesaplanıyor. Ben tabanıma hâkimim, sözümü geçiriyorum. Siz de tabanınıza hâkim olun. Bu tür çatışmaları elbirliğiyle engelleyelim. Size telefon numaramı veriyorum; herhangi bir olay çıkarsa önce beni arayın. Yirmi dört saat ulaşabilirsiniz. Bizim görevimiz Türkiye’yi dış güçlerin müdahale edebileceği bir iç savaş alanı olmaktan çıkarmaktır.”
Türkeş’in bu olumlu ve yapıcı tavrı HEP’lilerde hem şaşkınlık hem de saygı uyandırmış; görüşme sonunda heyeti kapıya kadar uğurlaması ise tam bir sürpriz olmuştu. Bu buluşmanın ardından Fethiye ve Alanya’daki olayların son bulması ve toplumsal tansiyonun düşmesi de dikkat çekici bir gelişme olarak kayda geçmiştir.”
Terör örgütü PKK’nın ilk siyasi uzantısı olan HEP ile yapılan bu görüşmeyi, “PKK’ya destek” olarak mümkün mü? Bu eylemleri ve söylemleri ortaya koyan Başbuğ Türkeş, terör örgütü PKK’ya karşı tavizsiz silahlı mücadeleyi de her daim desteklemiştir. Liderimiz Devlet Bahçeli de hep bu çizgide olmuştur.
Sadakat sahibi hiçbir Ülkücü bu söylemler ve davranışlar karşısında Başbuğ Alparslan Türkeş’ten şüphe duymamıştı. Bugün MHP Lideri Devlet Bahçeli’den şüphe duymadıkları gibi…
Benim anlatmaya çalıştığım şudur:
Başbuğ Alparslan Türkeş’in de, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de dışarıdan bakıldığında zıt ya da radikal gibi görülebilecek hiçbir adımı, hiçbir sözü; Türk milletinin varlığını, bekasını ve geleceğini koruma dışında başka bir gerekçeyle açıklanamaz. Çünkü Türk milliyetçiliğinin ideolojik genetiği buna izin vermez. Onların siyasetinin özü, her koşulda ve her dönemde milletin çıkarını önceleyen devlet aklıdır.
Ayyüce Taş ve benzeri siyasetçilerin idrak etmesi gereken şey, İmam Gazzâlî’nin “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen kimse, cevizin tamamını kabuk zanneder” sözünde saklı olan derinliktir. Hele ki dün siyasi menfaatler uğruna PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak yapan, anayasa taslakları hazırlayanların; bugün PKK’nın, Öcalan’ın ve DEM’in muhatap olduğu “terör üretme ve terörü destekleme” atmosferini Türkiye’de ve bölgemizde kökten bitirme hedefine öfke duymaları ise tam anlamıyla oportünist bir davranıştır. (Oportünist; ilkesiz biçimde hareket eden, duruma göre sürekli pozisyon değiştiren, kişisel menfaatini her şeyin önüne koyan ve her şarttan kendisine pay çıkarmaya çalışan kişiyi tarif eder.)
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” sürecini başlattığı ilk günlerde, “Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir. Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur” diyerek hedefin istikametini net biçimde ortaya koymuştu. Son yaptığı açıklamada ise Suriye’deki gelişmelere dikkat çekmiş ve “PKK’nın başka bir cinayet ve melanet bedene girerek varlığını sürdürmesi, Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge hedefleriyle ters düşecek, baştan ayağa çelişecektir” sözleriyle kararlılığını bir kez daha vurgulamıştır. Bu sürecin, bunun dışında herhangi bir anlamı yoktur. Sürecin adı zaten üzerindedir: TERÖRSÜZ TÜRKİYE
“YPG terör örgütü değildir, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur”, “Türkiye’nin beka sorunu yok, YPG/PKK bize saldırmaz” ve “Sınırımızda başkası olacağına PYD olsun, hiçbir sakıncası yok” şeklinde açıklamalar yapan CHP ile ittifak kuran; kendi partisi de dahil sınır ötesi terörle mücadeleye karşı çıkan, bu ittifaka eleştirisi olmayan ve terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarının ittifak içinde yer almasına zerre itirazı olmayan Ayyüce Taş’ın, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’yi eleştirmeye kalkması tam bir çelişki yumağıdır. Bu tavır, sadece “MHP ne yaparsa yapsın karşı çıkacağız” psikolojisinin tezahürüdür.
Zamanında “CHP-HDP-İYİ Parti ittifakı içindeki” gelişmelere dair bir tepkin, eleştirisin, tavrın olduysa, buyur onları göster ve “Terörsüz Türkiye” sürecine dair ölçüsüz ve pervasız konuşmalarını onların üzerinden anlamaya çalışalım. Eğer bir cümlelik bile eleştirin varsa, lütfen göster, Ayyüce Taş hanımefendi. Biz olmadığını çok iyi biliyoruz ama yine de günahını almış olmayalım.
Devlet adamı oy hesabı yapmaz. Onun tek hesabı Türk milletine musallat olmuş melanetleri ortadan kaldırmak, sorunları çözmek ve her daim milletin birliğini ve beraberliğini korumayı esas almak olur. Dün Başbuğ Alparslan Türkeş, bugün Liderimiz Devlet Bahçeli bu çizginin sembolü olmuştur.
13 Mart 1993 tarihinde, Fransa’nın başkenti Paris’teki Crillon Oteli’nde, Karabağ’ı işgal etmiş olan Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan ile bir araya gelen Başbuğ Alparslan Türkeş, sonradan deşifre olan bu görüşmeyi şöyle açıklamıştı:
“Kendilerine ben dostluk teklif ettim. Yardım edeceğimizi, Türkiye’den kendilerine transit geçiş hakkı vereceğimizi söyledim. Hatta Karadeniz’de kendilerine transit liman sağlayabileceğimizi, böylece dünyaya açılabileceklerini, dünyayla ticaret yapabileceklerini, ayrıca İpekyolu’nu ihya etmek istediğimizi belirttim. İpekyolu’nun en kısa şekilde Ermenistan’dan geçtiğini ve bunu ihya edebileceğimizi açıkladım.”
Bu görüşme, hem Türk devletinin hem de merhum Ebulfeyz Elçibey’in bilgisi dahilinde gerçekleşmişti. Görüşmenin ardından Türkiye, 1993 yılında Ermenistan’a 41.000 ton buğday göndermişti. Bu görüşmeler ve insani yardımlar, o döneme dair birçok stratejik amacı da içinde barındırıyordu. Eğer tüm bunlara Ayyüce Taş seviyesinde bakmayı deneseydik, muhtemelen Başbuğ Türkeş’i Karabağ’ı işgal eden ve Türklere zulüm eden Ermenilere destek vermekle suçlardık. Ne var ki, gün geldi ve Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtarmak, MHP’nin de içinde bulunduğu Cumhur İttifakı’na nasip oldu.
Ayyüce Taş hanımefendi biraz MHP tarihini okuyun, biraz da içinde bulunduğunuz partinin PKK’nın siyasi uzantılarıyla yaptığı ittifakları araştırın. Emin olun ya susacak ya da artık ölçülü konuşacaksınız. Eğer art niyeti sürdürmek düşüncesinde değilseniz.