Suriye’nin toparlanışı ve ABD-İsrail’in vekâlet hesapları
Suriye’de 14 yıl süren iç savaş ve 61 yıllık Baas diktatörlüğüne son veren 8 Aralık Devrimi’nin üzerinden 1 yıl geçti. Suriye, devrim sonrası yeni yönetimle birlikte yıkım sürecinin izlerini yavaş yavaş silmeye çalışıyor. Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra oluşan yeni siyasal iklim, güvenlik ortamının kısmen iyileşmesi ve yönetim değişiminin yarattığı umut, uzun yıllardır başka ülkelere sığınmak zorunda kalan Suriyelilerde “vatan toprağına dönüş” eğilimini artırdı. Bu süreçte Türkiye’den de 500 binin üzerinde dönüş olduğu yetkililer tarafından açıklandı. Suriye’de idari yapı yeniden sağlamlaştırılırsa, yeni ordu ve emniyet düzeni kurulursa, altyapı onarılırsa, ekonomik faaliyetler canlanırsa elbette göç eden aileler geri dönüş planlarını hızlandıracaktır.
Suriye’de her şeyin bir anda düzelmesi elbette mümkün değildir. Çünkü iç savaş döneminde çok büyük bir yıkım yaşanmıştır. Ülkenin önünde uzun ve zor bir yeniden inşa süreci bulunmaktadır; ancak bir yıl önce başlayan değişim, Suriye’nin geleceğine dair ihtiyatlı bir umut penceresi açmış durumda.
Suriye ayağa kalkmak için bir çaba içindeyken ABD-İsrail elbette bunun gerçekleşmesini istememektedir ya da kendi şartları, düzeni ve hedefi doğrultusunda bunun gerçekleşmesini istemektedir.
Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak yeniden inşa dönemi gerçekleşmesi gerekirken ABD-İsrail, Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmak adına terör örgütü SDG (YPG) üzerinden sürekli provokasyon üretmektedir.
Suriye’de yeni yönetim kurulduğundan bu yana İsrail, çeşitli aralıklarla Suriye’nin kurumsal binalarını bombalayarak istikrar sağlanmasının önüne geçmeye çalışmaktadır.
Terör örgütü SDG (YPG), Suriye devleti ile entegrasyon anlaşması yapmıştı. İmzalanan entegrasyon anlaşması sekiz madde içeriyordu; ancak SDG (YPG), altına imza attığı hiçbir maddeye uymadı. Elbette bu durumun arka planında ABD ve İsrail ikilisinin etkisi bulunmaktadır. Bu iki aktör, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de özerk bir yapı oluşturarak bölgede kendi ileri karakollarını kurmak istemektedir. Oysa SDG (YPG), imzaladığı entegrasyon anlaşmasında Suriye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmiş, her türlü özerklik veya federasyon talebinin karşısında olduğunu vurgulamıştı. Ancak o imzadan sonra ABD ve İsrail’den aldıkları telkinle meseleyi sürekli yokuşa sürmeyi tercih etmişlerdir. Son zamanlarda da terör örgütü SDG (YPG), hem Suriye’yi hem Türkiye’yi “Mücadeleye hazırız, bekliyoruz.” şeklinde tehdit etmeye başlamıştır.
ABD ve İsrail’in arkasına kuyruğunu kıstırıp saklanarak bu duruşu sergileyen SDG (YPG)’yi Türkiye ve Suriye sürekli uyarmaktadır. SDG (YPG) sabırları zorlamakta, tahammül sınırlarını aşmaktadır.
SDG (YPG)’ye entegrasyon anlaşmalarına uyması için 31 Aralık 2025 tarihi verilmişti. Bu sürenin dolmasına haftalar kalmışken Türkiye, geçtiğimiz günlerde TSK birliklerini Suriye’ye gönderdi.
Gerek Türk devleti gerek Suriye devleti, SDG (YPG)’ye terör çizgisinde hayat hakkı tanımama konusunda oldukça kararlıdır.
ABD ve İsrail’e taşeronluk için kurulmuş SDG (YPG), bu kararlılığı anlamazsa Zeytin Dalı Operasyonu ve diğer operasyonlarda başına ne geldiyse aynısı gelecektir.
“Terörsüz Türkiye” odaklı proje, bölgeyi terörden arındırmayı hedeflerken ABD ve İsrail’in arkasına sığınan SDG (YPG) kendini bu arındırmadan kurtaracağını sanmasın.
“Terörsüz Türkiye” odaklı proje, kardeşliği temel alarak Türk, Türkmen, Arap, Kürt birlikteliğini huzura ve güvene dönüştürmeye çalışırken ABD ve İsrail ise bölgedeki Müslümanlara zulüm sistemini sürdürürken SDG’yi (YPG) taşeron ve maşa olarak kullanmayı istemektedir. Bölgedeki tüm Müslümanlar bunun farkında olmalıdır. Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırım, bölgede bombalanan İslam ülkeleri herkese ders ve tecrübe olmalıdır.
Türkiye-Suriye devlet yönetimi düzeyinde samimi bir diyalog ve işbirliği içindedir. 8 Aralık Devrimi’ne dair Suriye’deki kutlamalara Türkiye’nin yaklaşımı ve Suriye’ye giden siyasi ve askerî heyet bunun bariz delilidir.
Türkiye tarafından, ABD ve İsrail’e karşı örtülü bir savaş ve mücadele yürütülmektedir. Suriye’deki gelişmeler bu manada odak bir nokta olmuştur. Bugünlerde Türk milleti olarak çok sağduyulu, dikkatli ve temkinli olmalıyız. Çünkü düşmanlar hem Türkiye üzerinde hem de bölgede çok hareketlendi. Özellikle Irak ve Suriye hattı çok önem arz ediyor.