Soğuk Savaş’ın en önemli sembollerinden olan Berlin Duvarı’nın yıkılışının 30. yılı ve NATO’nun kuruluşunun 70. yılı, geçtiğimiz hafta Londra’da gerçekleştirilen Liderler Toplantısı ile kutlandı. Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü askerî operasyon ve buna atfen NATO’ya yönelik özellikle Fransa’dan yöneltilen eleştiriler, NATO’nun reforma ihtiyacının olup olmadığı, büyük güçler arasında küresel rekabet ve uluslararası terörizm gibi gündem maddelerinin gölgesinde gerçekleşen toplantı, NATO’nun mevcut konumu ve geleceğine dair önemli bir sınama niteliğindeydi.

NATO Liderler Toplantısı marjında birçok ikili görüşmenin yanı sıra, Suriye’de çözüme yönelik bir dörtlü toplantı da gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra ABD Başkanı Trump, Birleşik Krallık Başbakanı Johnson ve Almanya Şansölyesi Merkel’i bir araya getiren görüşme, Suriye’de siyasî çözüm için BM kararları çerçevesinde bu dört ülkenin birlikte çalışacağını teyit etti. Ayrıca, NATO müttefikleri olarak bu dört ülkenin stratejik konularda iş birliğini sürdüreceği tekraren ilan edildi.

Dört ülkenin Suriye konusunda ortak bir tutum sergilemesi elbette önemli. Ancak, görüşmeyi daha manidar kılan bir husus, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyerek, Suriye’de ABD-Türkiye ilişkilerini hedef alan Fransa’nın bu görüşmede yer almaması. Zira ABD, İngiltere ve Almanya gibi NATO’nun üç ülkesinin yanında Türkiye yer bulurken Fransa’nın dışarıda bırakılması, NATO’nun ağır toplarının Fransa’ya yönelik bir uyarı mesajı olarak görülebilir.

Görüşmeler esnasında, Suriye’nin geleceği önemli bir yer tutmuşsa da NATO’nun geleceği ve yönelimi açısından da önemli mesajlar verildi. 4 Aralık tarihli Londra Bildirisi'nde, öne çıkan hususlardan biri, Kuzey Amerika ile Avrupa arasındaki güçlü bağın vurgulanması oldu. Bu vurguyla, her ne kadar NATO’nun hiçbir ülkeye tehdit oluşturmayacağı belirtilmiş olsa da, Rusya’nın Doğu Avrupa’ya olası bir müdahalesi konusunda Moskova’ya gözdağı verilmesi anlamına geliyor.

Ukrayna krizinden bu yana Rusya’nın, Doğu Avrupa ve Baltık bölgesine yönelik bir müdahalede bulunacağından şüphelenen NATO, Washington Antlaşması’nın 5. maddesine atıf yapmak suretiyle bir NATO üyesine yapılacak saldırının tüm ittifak üyelerine yapılmış sayılacağını hatırlatarak Rusya’ya yönelik uyarısını temellendirmeye çalışıyor. Türkiye’nin 5. madde gereğince desteklenmediği bir vaka olsa da, NATO’nun bildiride bu ilkenin altını çizmesi, NATO’nun temel işlevinde bir değişiklik olmadığını göstermesi bakımından önemli.

Londra Bildirisi, Rusya’nın agresif bir tutum sergilediğini ve dolayısıyla Avrupa-Atlantik güvenliğini tehdit ettiğini ifade ediyor. Bildiride ayrıca, terörün tüm müttefiklere yönelik tehdit oluşturduğu, devletlerin ve devlet dışı aktörlerin norm/kurallar üzerinde inşa edilen uluslararası sisteme meydan okunmakta olduğu, istikrarsızlık yüzünden düzensiz göçlerin ittifakı zorladığı ve müttefiklerin siber saldırılara maruz kaldığı gibi tespitler yer alıyor. NATO, Çin’in uluslararası alandaki nüfuzunun arttığını ikrar etmekle birlikte, ortak hareket edilmesi gereken fırsat ve zorlukları müttefikler için gerekli kıldığını da vurguluyor.

Geneline bakıldığında NATO’nun Londra Toplantısı, ittifakın 70. yaşını kutlamanın çok ötesinde bir anlam ifade ediyor denebilir. Uluslararası sistemin sınandığı ve büyük güçler arasındaki küresel rekabetin kızıştığı günlerde gerçekleştirilen bu toplantı, âdeta “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” iddialarını unutturma çabasına dönüştü. Londra Bildirisi ile NATO yoluna aynen devam edeceğini ilan etti ve “birlik” mesajı vermiş oldu.