11 ilimizi etkileyen deprem felaketinin ikinci gününden itibaren arama-kurtarma çalışmalarına destek olmak yerine sorumlu, suçlu ve müsebbip arayışına giren damgalı muhalefetimiz bu arayışına hız kesmeden devam ediyor.

Her açıklamanın başında, ortasında ve sonunda, “Sorumlu Erdoğan’dır” diyorlar.

Afetin doğal ama felaketle sonuçlanmasının sebebinin Erdoğan olduğunu söylüyorlar.

“Sorumlu tek adam rejimidir” diyorlar.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin felakete yol açtığını iddia ediyorlar.

Yıkımdan Cumhur İttifakı’nın sorumlu olduğunu dillendiriyorlar.

Depremin, AKP-MHP rejiminin neticesi olduğunu belirtiyorlar.

AKP-MHP faşizminin enkaz altında kaldığını söylüyorlar.

AFAD’ı, Kızılayı suçlu ilan ediyorlar.

Mehmetçik’in kışlada yattığı iftirasını yayıyorlar.

Merkez Bankasının yaraları sarmasından rahatsızlık duyuyorlar.

Kendi deyimleriyle 5’li çetenin yardımlarına tehditle karşılık veriyorlar.

Acılar üzerinden oy devşiriyor, deprem bölgesinde koltuk düşünüyor, enkazın üzerine seçim sandığı kuruyorlar.

***

“Omuz omuza verelim” diyen yok.

“El ele verip bu felaketin üstesinden gelelim” diyen yok.

“Güç birliği yaparak enkazı kaldıralım” diyen yok.

“Acılarımızı paylaşalım, yaralarımızı saralım” diyen yok.

Çünkü akıllarında hep “önümüzdeki seçim” var.

Hesaplarında da, “Asrın felaketini Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin üzerine yıkmak” var.

***

İstiyorlar ki; enkaz kalkmasın.

Milletimiz dayanışmasın.

Yardımlar aksasın, hatta ulaşmasın.

Depremzedeler aç, açıkta kalsın.

Eğitim bahanesiyle öğrenci yurtları kullanılmasın.

Yaralar kapanmasın.

Acılar hep taze kalsın.

Kalsın ki, 6+1’li masadan müteşekkil muhalefete iktidar ışığı yansın.

***

Onun için “Devlet ve hükümet aciz kaldı” propagandasını yapıyorlar.

Onun için “Devlet enkazın altında kaldı” diyorlar.

Onun için “Devlet Yok” manşetleri atıyorlar.

Onun için enkazın altında iktidar arıyorlar.

***

Krizi seviyorlar.

Kaosa hayranlar.

Karmaşayla nefes alıyorlar.

Kin ve nefretle yaşıyorlar.

***

Yas, acı, üzüntü, keder ne demek bilmiyorlar.

Depremi sadece yer hareketinden ibaret görüyor, binlerce cansız bedenin yüreklerimizde yarattığı depremi hissedemiyorlar. Çünkü hayata duyu organlarıyla değil, seçim pusulasıyla bakıyorlar. Dünyanın 6+1’li masanın etrafında döndüğünü zannediyorlar.

***

Enkaz başındaki çaresiz bakışlardan utanmıyorlar.

6 aylık çocuklarının cansız bedeniyle enkaz altında kurtarılmayı bekleyen anne babalardan utanmıyorlar.

Kucağındaki çocuklarıyla birlikte cansız bedenleri çıkarılan insanlardan utanmıyorlar.

Tüm akrabasını kaybeden insanlardan utanmıyorlar.

Yetim ve öksüz kalan çocuklardan utanmıyorlar.

Çocuklarının kurtulması için kendini feda eden babalardan utanmıyorlar.

8 aylık çocuğu enkazdan çıkan annenin, “nefes alıyor mu?” sorusundan utanmıyorlar.

Enkaz kaldıran kamu personeli vatandaşlarımıza “iki ikramiye” teklifinde bulunmaktan hiç utanmıyorlar.

***

Bir depremzedenin şu sözleri aslında tüm yaşananları özetliyor: “Ben 6 gün enkazın başında bekledim. Askerlerimiz bir can daha kurtarabilir miyiz diye 3 saat uykuyla çalıştı. 21 saat aç, susuz arama-kurtarma yaptılar. Asker yoktu diye kim söyleyebilir. Allah şahit, devlet görevlilerimiz elinde fenerle gece gündüz buradaydı. Yaşamayan bilmez. Biz enkaz altındaki canlarımızı kurtarmanın derdine düştük. Devletimizle el ele verdik. Ne yapsaydık, insanlar enkaz altında beklerken devletin burada olduğunu ispat etmek için telefonlarımızı çıkarıp kameraya mı alsaydık. Allah hepsine şahit.”

***

Başka söze gerek var mı?

“Vicdan” ile “insafsızlık” arasında kalan muhalefetimiz seçimini çoktan insafsızlıktan yana yapmış…

Seçimlerin hangi tarihte yapılacağının bir önemi var mı?