Önce Kahramanmaraş sonra da Hatay merkezli olarak gerçekleşen depremler hepimizi büyük bir üzüntüye boğdu. Binlerce vatandaşımızı ebedi dünyaya uğurladık. Birçoğunun yaralarını “devlet millet el ele” sarmaya çalışıyoruz. Allah, vefat edenlere rahmet, kalanlara şifa ve baş sağlığı versin dilerim.

Deprem ile beraber kullanılmaz hale gelen bina sayısı da ülkemizin çok büyük bir mali harcama dönemine girmek zorunda kalacağını gösteriyor.

Hâlbuki 1999 depremiyle beraber hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması için birçok adım atılmıştı. Bu adımların büyük bir fark yarattığının en önemli göstergesi de Sayın Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği şekilde, yıkılan yapıların büyük kısmının 1999 öncesi üretilmiş yapılar olmasıdır.

Peki, yapıların dönüşümü neden daha fazla sağlanamadı dediğimizde, geçmiş hükümetlerin tasarlayarak uygulamaya koyduğu kentsel dönüşüm planlarının devamlı surette iptal ettirilmesini sebeplerden birisi olarak görebiliriz. Bunun sonuçlarını da bizzat yaşayan biriyim. Örnek vermek gerekirse;

-          Mimarlar Odası Ankara Şubesi 2019’da Ankara’da 11 bölge ile ilgili kentsel dönüşüm planını iptal ettirdi.

-          Keçiören Belediyesinin sınırları içindeki bazı kentsel dönüşüm alanları ile ilgili plan, 2020’de Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinde kabul edilmesine rağmen, 2021 başında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamı kentsel dönüşüm planını veto ederek meclise geri gönderdi.

Bu noktada Keçiören Belediye Başkanı’nın yaptığı açıklamalar da sanki bugüne işaret ediyor: “Kentsel dönüşüm projelerimizi yapmıştık. Büyükşehir Belediye Meclisinden oy birliğiyle geçmesine rağmen Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından bu mahallelerimizin kentsel dönüşüm planı veto edilmiştir. Ankara’da ve İzmir’de deprem oldu. Deprem olduktan sonra mı bunları yapmak lazım? Biz bu planları İzmir depreminden de önce yaptık. Burada kişiye göre bir rant planı yoktur. Bütün şehrin yeniden değişimi, dönüşümü, gelişimi vardır.”

Sonrasında neyse ki bu planların bir kısmı ABB meclisinde tekrar kabul edildi.

-          Devamlı iptal edilen kentsel dönüşüm planlarına karşı, Keçiören Belediyesi imar değişikliği ile alanlarda yapısal yenileme imkânı getirmek istedi. 2021’deki bu adıma karşılık olarak, bu sefer de Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, planın sadece rant ürettiğini iddia ederek planın iptali için dava açtı. Böyle olunca Keçiören’de kentsel dönüşüm bir kez daha durmuş oldu.

-          Bunun birçok örneği var. Örneğin Diyarbakır Bağlar kentsel dönüşümü yine Mimarlar Odasının açtığı dava ile iptal oldu.

Durum öyle ucube ki, birtakım belediye başkan adayları “Kentsel dönüşüme hayır” sloganı ile kampanya yürütüyor, bir kısım milletvekilleri kentsel dönüşüme karşı “direniş” başlatıyor, kentsel dönüşüme “talan” diyor. Bugünlerde ise hepsinin sesi içine kaçtı. Ne isimlere, ne detaylara bu aşamada girmek doğru değil. Zira önceliğimiz yaranın sarılması ve sonraki olası depremler için vakit kaybetmemek olmalıdır. Bu nedenle “ne yapılmalı” konuşulmalıdır.

Aslında, kentsel dönüşüm planları, özü itibarıyla hem gayrimenkul sahiplerini hem de yüklenici (müteahhit) olarak tanımlanan üreticileri teşvik etmeyi amaçlayan bir yapıda tesis edilmiştir. İçinde geneli kapsayan rant olması da bence gayet doğaldır. Zaten ev sahibi daha yeni bir binada oturmanın rantını, yüklenici de maliyeti çıkaracağı ek bağımsız bölümlerin rantını istemektedir ki bu şekilde bir adım atsınlar. Devlet de 20 değil örneğin 26 daire üzerinde vergi alabilecektir. Devlet, rantın tanımı itibariyle bireysel, endüstriyel ya da sektörel avantaj yaratmalıdır ki bu dönüşüm hızlansın, vergilendirilsin, ülke büyüsün, yıkılma riskleri azaltılsın.

Dünya Bankası, Türkiye’nin tamamının depreme dayanıklı hale gelmesi ile ilgili yaklaşık maliyeti 450 milyar dolar olarak belirtiyor. Eğer doğru bir hesapsa bu rakamın ne kadar büyük olduğunu Türkiye’nin toplam net dış borcunun 2 katı olması ile anlayabiliriz. Türkiye’nin 1 yıllık gayri safi yurtiçi hasılasının da yarısıdır.

Bu para ya hazineden gelecek, ki bu çok zor, ya da değerlenme (rant) ile bu değer üretilecektir. Bu amaçla hazine arazilerinin kullanılması ve oluşacak rantın da hazineye girmesi önemlidir. Kentsel dönüşüm için yukarıda bahsettiğim durumlara yol açan yöntemler iyileştirilmeli, daire sahiplerinin, hatta kiracıların binalarını test ettirebilmesi sağlanarak acil kentsel dönüşüm yöntemlerine erişim artırılmalıdır. Belediyeler yasayla görevlendirilerek 6 ay içinde tüm binaların testleri ve sınıflandırmaları sağlanmalıdır. Bundan sonra yapılacak her iş süreli olmak zorundadır. Uzatma dakikaları içindeyiz.

Türkiye bu dönüşümü yapmak için olabildiğince yeni bölgelerde ve var olan bölgelerde bölgesel geliştirme imkânı oluşturmalı ve olabildiğince yabancı yatırımcıyı da çekebilmelidir. Türkiye’nin kendisinin yaratabildiği gelirin bu dönüşüme sınırlı imkân vereceği açıktır, konuya realist bakış gereklidir.