1800’lerin ikinci yarısında Avrupa’da yaşanan diplomatik gelişmeler, Birinci Dünya Savaşı’nın adım adım yaklaşmakta olduğunu ortaya koyuyordu. “Bütün savaşları bitiren/durduran savaş” olarak anılan Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde yıkımın büyüklüğünü görenler, artık bir daha hiçbir ülkenin savaşa girişemeyeceğini öngörüyordu. Ne var ki kısa süre sonra, sadece 20 yıl sonra, İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Bu seferki yıkım, ilk dünya savaşınınkini bile gölgede bırakmıştı. Ardından uzun süren bir barış dönemi yaşandı ama “Üçüncü Dünya Savaşı” ihtimali göz ardı edilmedi.

“Üçüncü Dünya Savaşı” üzerine çok tahmin yürütüldü, çok spekülasyon yapıldı. 2020 başından bu yana tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını için de “Üçüncü Dünya Savaşı” benzetmesini yapanlara rastlamak mümkün. Herhalde hiç kimse dünya savaşı dendiğinde tüm ülkelerin bir virüs karşısında ortak mücadele etmek zorunda kalacağını düşünmemişti. Ancak gelinen noktaya bakılırsa, tüm dünyanın aynı cephede durup virüsle savaştığı gerçeği apaçık ortada. Bu durum, küresel bir tehdidin nasıl siyasî anlaşmazlıkları unutturup insanları ve ülkeleri aynı hizaya getirebileceğini de bizlere gösterdi.

Türkiye’nin, AB tarafından kaderine terk edilen İtalya ve İspanya’ya kargo uçağı vasıtasıyla dikkate değer bir tıbbi yardımda bulunması, Türkiye’nin ve Türk milletinin büyüklüğünü bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, İtalya ve İspanya gibi bu salgınla mücadele ettiği bir dönemde muhtaçlara el uzatmakla bencilliğin değil bölüşmenin, çatışmanın değil dayanışmanın, siyasetin değil insanlığın önemini vurgulamış oldu. Türkiye’den gönderilen yardım paketinin üzerine yazılan Mevlana’nın “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var.” sözü ise kara günlerde dahi ümitvar olmak gerektiğini hatırlatan anlamlı bir mesajdı.

Türkiye’nin anlamlı hareketine ne İtalya ne de İspanya kayıtsız kaldı. Tam aksine, iki ülkenin hükümet üyelerinden ve halkından Türkiye’ye şükran ve minnet mesajları gönderildi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de Türkiye’nin yardımlarının müttefikler arasında olması gereken bir dayanışma örneği olduğunu belirtip “NATO müttefiklerimizin birbirine destek sağlamasından gurur duyuyorum.” diyerek “müttefik” olmanın ne anlama geldiğini herkese hatırlattı.

Türkiye zor duruma düşenlere yardım eli uzatırken siyasî mülahazaları bir kenara bırakabilme olgunluğu gösterdi. Ankara, İtalya’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin çıkarları hilâfına Güney Kıbrıs Yönetimi adına sondaj çalışmaları yürütmesini, teröristbaşı Öcalan’ın 1998’de Suriye’den kaçıp sığındığı ülkenin İtalya olduğunu ya da İtalyan Parlamentosunun sözde “Ermeni soykırımı” yalanlarına kanıp bu yönde aldığı kararları göz önünde bulundurmadı. Çünkü mesele siyaset değil, insanlığın ortak düşmanı olan salgınla mücadeleydi, çünkü tehdit altında olan insan hayatıydı.

Türkiye, dış politikasını yürütürken barışçıl olmanın yanı sıra insancıl olmanın gereklerini yerine getirmekte örnek gösterilebilecek bir ülke. İnsani yardım konusunda Türkiye’nin dünyanın en önde gelen ülkesi olması asla bir tesadüf değil. Dünyanın neresinde bir afet olsa, nerede bir zulüm yaşansa Türkiye’nin elinden geldiğince yardıma koşması, sadece Türk devletinin değil Türk milletinin eşsiz cömertlik ve hayırseverliğinin bir neticesi.

Belki de bu salgın sayesinde, tüm mazlum milletlerin zaten bildiği Türk milletinin yüce gönüllülüğünü bizzat görüp yaşayan Avrupa halkları, insanlık hasletlerinin kıymetini anlar da yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve ayrımcılığın insanlık için büyük bir bela olduğunun idrakine varırlar.