KISACA Arap Ligi olarak da anılan Arap Devletleri Ligi, Arap ülkeleri arasındaki dayanışmayı artırmak ve Arap dünyasını ilgilendiren konularda ortak bir tavır sergilenmesini sağlamak amacıyla 1945’te kuruldu. Ne derece başarılı olduğu tartışmalı olan Arap Ligi, geçtiğimiz hafta sonu bir ilke imza attı. Özellikle 2010 sonunda başlayan ve sonradan “Arap Baharı” olarak da isimlendirilen halk hareketleri sonrasında Arap ülkelerine ilgisi artan Avrupa Birliği, Arap Ligi ile ilk kez liderler düzeyinde bir araya geldi. “Arap Ligi-Avrupa Birliği Zirvesi” adı altında yapılan toplantı, Mısır Devlet Başkanı El-Sisi ile Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’ın eş başkanlığında Mısır’ın Kızıldeniz kıyısındaki Şarm El Şeyh kentinde gerçekleştirildi.

Trump’ın işbaşına gelmesinden sonra hızlanan tek-taraflılık eğiliminin aksine, ülkeler arasında daha yoğun diyalog kurulmasını teşvik etmek üzere en üst düzeyde ilk kez bir araya gelen bu iki birlik; göç, güvenlik, Suriye ve Yemen’deki iç savaşlar gibi önemli konuları gündemine aldı. AB ülkelerinden Angela Merkel ve Theresa May gibi üst düzeyde katılımla toplanan Zirve, beklenen sinerjiyi yaratamadı.

Zirveye katılımı muhtemel kişiler arasında Cemal Kaşıkçı cinayetiyle anılan Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkında tutuklama kararı aldığı Ömer El Beşir de bulunuyordu. Adı geçen iki liderin de katılmadığı zirvenin Araplar tarafından çok da önemsenmediği söylenebilir. Üyeliği askıda olan Suriye haricindeki diğer 21 ülkenin sadece 11’inin lider seviyesinde katılım sağlamış olması, AB tarafında hayal kırıklığı yaratmış olsa gerek.

Oysa AB, bilhassa 2015’te bir mutabakat muhtırasının imzalanmasından bu yana Arap ülkeleri ile ilişkilerini derinleştirmenin yollarını arıyor. 2011’de Libya Krizi ikili ilişkilerde bir dönüm noktası oldu. O tarihte kurulan “stratejik işbirliği” mekanizması, özellikle güvenlik alanında iki birlik arasındaki işbirliğinin artırılmasını hedefliyordu. 2012’de Mısır’da, 2014’te Atina’da, 2016’da yine Mısır’da ve 2019 Şubat’ta dışişleri bakanları düzeyinde yapılan toplantılar hep liderler zirvesine hazırlık olarak görülmüştü.

AB’nin Arap ülkeleriyle liderler düzeyinde bir araya gelme ve işbirliği mekanizmalarıyla ilişkileri derinleştirme niyetinin bir sebebi, bekleneceği üzere ekonomi. Zira AB, Arap Ligi ülkelerindeki en büyük dış yatırımcı. Ayrıca AB hem 11 Arap ülkesinin hem de bir bütün olarak ele alındığında Arap Ligi’nin en büyük ticaret ortağı konumunda. AB’nin büyük oranda bağımlı olduğu petrol ve doğal gaz ithalatında da Arap ülkelerinin azımsanmayacak rolü var. AB, doğal gazının yaklaşık yüzde 20’sini, petrolün ise yüzde 24’ünü Arap ülkelerinden tedarik ediyor.

AB tarafından bakıldığında işbirliğinin artırılmasını gerektiren bir diğer etken ise Arap ülkelerinden AB ülkelerine giden göçmenlerin sayısındaki artış. AB, Arap liderler ile bir araya gelip göçmen akınını tersine çevirmenin yollarını arıyor. Ayrıca, AB’nin zirve gündemine dahi ettiği bir başka konu ise terörizm. AB bu çerçevede, teröre sebep olan sorunların giderilmesi ve terörün finansmanının durdurulması gibi konularda Arap liderlerini uyarıyor.

AB, Arap ülkeleri üzerindeki etkisini artırmak istese de uzun zamandır üzerinde çalışılan zirvenin, AB için somut bir kazanım sağlaması pek mümkün görünmüyor. AB’nin Akdeniz, Ortadoğu ve Körfez ülkeleri üzerindeki sınırlı etkisi kısa vadede değişmeyecek gibi duruyor. AB’nin Yemen ve Suriye’deki kriz, Filistin sorunu gibi kritik sorun alanlarında Arap Birliği çizgisine gelmeden Arap ülkeleri ile yapacağı toplantılar turistik nitelikte olmaya devam edecektir. Toplantının Şarm el Şeyh’de yapılmış olması bu açıdan isabetli olmuş.