Yaşadığımız acının tam bir tarifini yapabilmek o kadar zor ki…

35 binden fazla canımızın celladı olan ölüm dalgaları, sağ kalanlarımızın yüreklerini de enkaz altında bıraktı.

Gözümüzün önünden gitmeyen yüzler, kulaklarımıza hapsolmuş seslere karışarak yıkımın bilançosunu beynimize çiviliyor.

Tarafsız bir gözle anlatamayacak kadar merkezinde yer aldığımız bir ızdırabın içindeyiz.

Dakikalarla ölçülen iki depremin arasından tüm hayatımızın seyrini değiştirecek acılar doğdu.

Anneler, babalar, bebekler, çocuklar,  tüm sevdiklerimiz, sevmemiz için insan olmalarından başka bir özellik aramadığımız nice canlarımız taş yığınlarının altında son nefeslerini verdi.

Onlar bedenleriyle göğüsledikleri yıkımı, ruhumuzun en derinlerine miras bırakarak gittiler.

Meğer dert diye bildiklerimiz dert değilmiş.

Kafamızı kurcalayan büyük büyük meseleler enkaz yığınları altında kurulan can pazarına göre ne kadar da önemsizmiş.

Yalan dünyanın hiçbir kederi taş betonlar altında kurtarılmayı bekleyen bir çocuğun bekleyişiyle asla boy ölçüşemezmiş.

Nasıl tarif edersek edelim Türkiye yüzyılın en büyük felaketini yaşıyor.

Kar ve tipiyle ittifak yapan yıkıcı deprem dalgalarının 10 ilimizi vurması, ulaşım imkânlarını sekteye uğratarak zamana karşı bir yarış başlattı.

Devlet tüm kurumlarıyla seferber olarak ve depremin ilk anlarında uluslararası yardım çağrısında bulunarak felaketin en az zayiatla karşılanması için var gücüyle çalıştı.

Milletimizin güzel insanları da İbrahim’in ateşine su götüren karıncanın fedakâr ruhuyla yollara revan oldu.

Enkazın altından sağ olarak çıkarılan binlerce insanımızla beraber bizler de hayata yeniden tutunduk.

7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremde binalarımızın ne kadar dayanıksız olduğunu ama dayanışma ruhumuzun en şiddetli sarsıntılarda bile yıkılmadığını gördük.

Milletçe dayanıksız yapılarımızın yaşattığı tahammül edilmez tahribatı dayanışma ruhumuzun sağlamlığıyla telafi etmeye çalışıyoruz.

Birbirimize sarılmaktan başka bir çaremiz yok.

Ama şu hâlde bile felaketimiz üzerinden prim yapmaya çalışan siyasi yağmacılar var.

Sahne önünde timsah gözyaşları döküp perde gerisinde el ovuşturan, cenazelerimizin defnine bile müsaade etmeyen bir kudurmuşluk var.

Moloz yığınlarına bakıp oy oranını kestirmeye çalışan utanmaz vicdansızlar var.

“Devlet yok, biz varız” algısını ilmek ilmek işleyerek arama kurtarma ekiplerimizin, madencilerimizin, askerimizin, polisimizin, binlerce isimsiz kahramanımızın bir canımızı daha hayata tutundurabilmek için verdiği cansiparane mücadeleyi baltalamaya çalışanlar var.

Kim olduklarını herkes biliyor.

Ne yaptıklarını herkes görüyor.

Utanıyoruz bunlar adına…

Çok utanıyoruz…