Dünya Gıda Programı (WFP) Direktörü 2021’de bir kıtlık öngörüyor ve salgının gıda güvenliği üzerinden de dünyayı tehdit etmeye devam edeceğini belirtiyor.

Bir diğer problem de su konusu. Özellikle ciddi bir susuzluk ile karşı karşıya olduğumuz bir dönemde bunun tarımsal üretim üzerinde etkileri mutlaka olacaktır.

Uluslararası ticaret borsalarında, Ocak 2020’den bu yana 1 yıllık dönemde, soya fasulyesi %50, mısır %40, buğday %23, yün %14, şeker %14, ayçiçeği yağı %70’den fazla artmış. Piyasaların dip oluşturduğu Mart 2020’den bakıldığında ise bu oranlar çok daha yukarıda. Elbette bu artışların tamamı dolar bazında. Yani bu aralıkta dolar kurundaki %25 artış da bunun üzerine ayrıca ekleniyor olacak.

Bu süreçte ülkeler de buğday başta olmak üzere tarımsal emtia stokluyor. Rusya, Çin, Pakistan gibi ülkeler bunlara örnek. Son 3 yıldır ihracatçı olan Pakistan dahi buğdayda ithalat yoluna gitmiş durumda.

Bu arada ünlü zengin Gates’i anmasak olmaz. Kendisinin Amerika’da 18 eyalette 108.857 hektar (268.984 acre) olmak üzere, büyük çoğunluğu da tarımsal olan araziye sahip ve en çok özel tarımsal arazisi olan kişi olduğu açıklandı!

Gıda güvenliği konusu bir beka problemi olmaya başlıyor olabilir. Her alanda olduğu gibi bu noktada da kendi kendine yetmenin şart olduğu bir döneme gidiyoruz. Zira, artık kendi kendine yetememenin maliyeti çok daha yüksek.

Bu konuda elbette Türk çiftçisinin üzerindeki pazar-fiyat baskısının kalkması, sübvansiyonla değil sattığı ürünle para kazanabilen bir çiftçiliğin öne alınması, büyükşehir yasasının tarımsal araziler üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi gerekiyor.

Bunlarla beraber belediyelerin tarımsal üretime dâhil olmalarını da önemli görüyorum. Şu ana kadar pek fazla belediyenin yapmadığı, ekerek, biçerek ve satarak buna dâhil olmasını özellikle bu dönemde önemli görüyorum. Eminim her il ve ilçede birçok arazi hâlâ atıl.

Belediyelerin zirai üretime etkin şekilde dâhil olması, çiftçilerin ortak teçhizat ihtiyaçlarına çare olarak, kooperatiflere hızlandırıcı/ destekleyici olarak, ya da ürünlerin markalaştırılması ve internet vasıtasıyla ticarileştirilmesine destek olarak da olabilecektir.

Özellikle, metrekare başına üretimin arttırılması için bugüne kadar çitçinin gücünün yetmediği “teknoloji kullanımı” noktasında belediyeler önemli bir rol alabilir. Tohum üretimi, mevsimsel etkilerin tahmini ve giderilmesi, ilaç üretimi ve teknikleri, ilgili teçhizatlar, verimli/sağlıklı depolama ve nakliye, yağmur suyu depolama, havadan gözlem ve işlem, minimum dane kaybı için teknoloji kullanımı ve diğer birçok akıllı tarım yani Tarım 4.0 uygulamaları bunlara birer örnek olabilir. Bunlara çiftçilerin birer birer gücü belki yetmeyebilir ama belediyeler bu görevi üstlenebilir, hem ilçesini, ilini kalkındırır hem de döner sermayesini destekler.

Ankara Gölbaşı Belediyesi bu konulara bir örnek olabilir. Tıbbi aromatik bitki üretimi için örnek bir proje ile ilçenin en merkezi parkını bu çalışmalar için bir alan hâline getirdi. Bu sayede yerel çiftçilerin de bu tarımı tanımasına önayak oluyor.

Bunun yanında Gölbaşı Kent Çiftliği projesi ile eğitim, meslek kazandırma, ürün ticarileştirme faydaları hedeflenirken, İklim Dostu Tarım Uygulamaları projesi ve Tarım Turizmi Yol Haritası projesi de bu alanda atılan diğer adımlar.

Bir diğer projede ise, Ordu İkizce Belediyesi gübresiz ve ilaçsız organik tarım, özellikle de fındık tarımı konusunda bölgeye yön gösteriyor.

Bu projeler tüm belediyelerimizin kolayca alıp kopyalayabileceği, kendi güçleri mertebesinde büyütebileceği projeler.

Teknoloji ile birleşmiş tarımsal üretimin dünyanın gıda problemine çare olabileceğine eminim. Belediyelerin bu konudaki pozisyonu ise müthiş bir iyileştirme alanı sunuyor.