1940’larda İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım, ülkeler için barış ve istikrarın önemini tüm Avrupa ülkelerine göstermişti. Diğer yandan savaş sonrası kalkınmanın önemi çok daha yüksekti ve kalkınmayı hızlandırmak için iş birliği arttı. Başta kömür ve çelik topluluğu olarak başlayan süreç, zaman içinde bir ekonomik iş birliği teşkilatına ve sonrasında da bir birliğe doğru dönüştü. Diğer yandan büyük savaşın önemli aktörlerinden Rusya’nın getirebileceği risklere karşı da güçlü bir blok ihtiyacı vardı. Rekabetçi bir hareket de birlik olmayı gerektiriyordu. 

Avrupa Birliği’nin ortaya çıkışında yer almış olan bu dinamiklerin benzerleri dünyada diğer paktların oluşumunda da kısmen yer almaktadır. Ülkeler hedeflenen problemin çözümüne göre siyasi, ekonomik veya askeri anlamda bir araya gelebilmektedir. 

Yine yakın zamandan bazı örnekler, Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), NATO, Şangay İşbirliği Örgütü, Türk Devletleri Teşkilatı İslam İşbirliği Örgütü olabilir. 

Küresel ticaretin ve ekonomik entegrasyonun artması da, devletler arasındaki bağları güçlendirmiştir. Kazanç getiren bir düzeni korumak, serbest ticaret anlaşmalarını, ekonomik birlikleri ve bölgesel kalkınma projelerini öne çıkarmaktadır. 

İnternet, sosyal medya ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler de küresel bağları ve iş birliğini güçlendiren faktörlerdir.

Günümüzün asimetrik ama devlet arka planlı terörizm, siber saldırı ve diğer güvenlik tehditleri, devletlerin daha fazla güvenlik iş birliği yapmasını gerektirmektedir. İstihbarat paylaşımı, ortak askeri operasyonlar ve güvenlik anlaşmaları, devletler arasındaki bağı da güçlendiren güvenlik önlemleridir.

Bu eğilimler, şu ana kadar Avrupa Birliği dışında bu seviyede bir birlik oluşumuna yol açmasa da iş birlikleri daha öncekinden çok daha güçlü seviyede ilerlemektedir. Geçmişin hâkim gücü ABD’nin tek kutuplu dünyasından farklı kutupların olduğu bir dünyaya doğru ilerlenmektedir. 

Böyle bir yolun açıldığı ortamda, kültürel bağlar gibi doğal ve içsel unsurları bulunan ülkeler de aralarındaki bağları kuvvetlendirmektedir.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın son 5 yılda kazandığı ivme, Türk devletlerinde alfabenin tekilleştirilmesi, dillerdeki Rusça hâkimiyetinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar da bu dönemde büyük hız kazanmıştır. Sonraki aşama, ekonomik iş birliğinin kurumsal bir atlık ile artırılmasıdır. Sonrasında gümrük birliği, sonrasında savunma birliği, sonrasında dış işlerinde birlik. 

Beyliklerden imparatorluğa geçiş de, imparatorluktan devletlere dönüş de siyasi bir döngünün içerisinde gerçekleşti. Bu döngü dönmeye devam ediyor. Tekrar birlikteliğin yaklaştığı günlerdeyiz. Günümüzde bunu bir imparatorluk olarak beklemek ise yanlış olur. Teşkilatların zamanla evrileceği birlikler ve bunun da ötesinde birleşik devletler modelleri günümüzün modelleridir. 

Geleceğin Türk Yüzyılı olmasını istiyorsak bunu iş birlikleri ve birliktelikler ile yapabileceğiz. O hâlde Türkiye için en önemli ve hayati konu artık bu birliktelikleri güçlendirmek olmalıdır.

1992 yılında Türk Yüzyılı tanımını ilk kullanan, “Cumhuriyet’in 100. yılında lider Türkiye” diyen ise MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’dir.

Devlet Bahçeli, yıl 2020’ye geldiğinde, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın açılışında yaptığı konuşmada “Demokrasi kamburlarını attıktan, bir ve beraber olduktan sonra 21. yüzyıl Türk asrı olacaktır.” demişti. Bundan bir yıl sonra, 2021’de aynı adada yapılan Türk Keneşi’nin 8. zirvesinde keneşin ismi Türk Devletler Teşkilatı olarak değiştirilmişti. Tanımların aynılığını, konuşmaların eş yerliliğini ise rastlantı sanmayın. Büyük devletler, büyük stratejistlerin çizdiği ülküleri ile vardır. Türk Yüzyılı büyük bir ülküdür. Turan büyük bir ülküdür. Büyük ülküler, büyük Ülkücüler ile var olurlar.