Geçtiğimiz haftalarda iki önemli gelişme silahsızlanma konusunu gündeme taşıdı. ABD Başkanı Trump ile Kuzey Kore lideri lideri Kim Jong-Un arasında Vietnam’da gerçekleştirilen ve başarısızlıkla sonuçlanan zirve toplantısı, Asya-Pasifik bölgesinde nükleer silah meselesinin bir süre daha çözümsüz kalacağını gösterdi. Diğer yandan ise nükleer silaha sahip olan iki ülke Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kriz, gerginliğin sürmesi halinde bir nükleer savaş tehdidini akıllara getirdi. Her iki gelişme de silahsızlanma anlaşmalarını ve Soğuk Savaş döneminde imzalanan bu yöndeki uluslararası anlaşmaları gündeme taşıdı.

Silahsızlanma antlaşmalarının hiçe sayılmasının küresel çapta felakete yol açma potansiyeli taşıyabileceği bir kez daha idrak edildi. Ne var ki, bir tarafta nükleer silahlar çerçevesinde ortaya çıkan bu gelişmeler silahsızlanma çabalarının önemini tekrar hatırlatırken, bir diğer taraftan ABD ile Rusya arasında imzalanmış olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın (INF) sonuna gelindiği anlaşılıyor. İlk önce ABD tarafından INF anlaşmasından çekilme kararı gelmişti. ABD başkanı Trump, Rusya ile 1987’de imzalanan antlaşmanın mevcut uluslararası sistemde ABD’nin aleyhine olduğunu savunarak bu antlaşmadan çekileceklerini duyurmuştu. Trump, bunun bir gerekçesinin Rusya’nın antlaşmanın yükümlülüklerini tam anlamıyla yerine getirmemesi olduğunu ifade etmişti. Ayrıca Trump, sözkonusu antlaşmanın Çin’i bağlamamasını da öne çıkartarak bunun iki ülke arasındaki güç dengesinde ABD’yi dezavantajlı konuma soktuğunu savunmuştu. Aslında Trump’ın eleştirilerinde haklılık payı olmadığını söylemek zor.

ABD’nin INF anlaşmasından çıkma kararına Rusya’nın nasıl tepki göstereceği ve karşı hamlesinin ne olacağı tahmin edilebilirdi. Nitekim beklendiği üzere Rusya, ABD’nin INF anlaşmasından çekilmesi halinde mütekabiliyet gereğince kendisinin de yükümlülüklerini askıya alacağını duyurdu. Geçtiğimiz Şubat ayında “Bizim de yanıtımız simetrik olacak. ABD anlaşmayı askıya aldığını duyurdu, biz de askıya alıyoruz. Çeşitli AR-GE ve dizayn çalışmaları yürüttüklerini açıkladılar, biz de aynısını yapacağız” şeklinde bir açıklamada bulunan Putin, silahsızlanma döneminin sona erdiğini ilan eder gibiydi.

INF antlaşması çerçevesinde sınırlama getirilen silahlar, kısa (500-1000 km) ve orta menzilli (1000-5500 km) olup karadan fırlatılan balistik füzelerdi. Bu antlaşmanın temel kaynağı, bilhassa Almanya ve Fransa gibi Batı Avrupa ülkelerinin SSCB’den duydukları tehditti. Avrupa ülkelerinin ABD’ye yaptığı baskı netice vermiş ve Reagan ile Gorbaçov INF antlaşmasını imzalamıştı. INF hükümleri uyarınca her iki taraf da elindeki roketlerin bir kısmını imha etmiş, toplamda 2600 civarında silah yok edilmişti. Bu füzelerin imhası, iki kampa ayrılan dünya sisteminde tansiyonun azalmasına, bilhassa da Batı Blokunda olup da SSCB’nin yakınında bulunan Türkiye ve Doğu Avrupa gibi ülkelerin güvenlik risklerini hafifletmişti. Hatta bu anlaşmanın, Soğuk Savaş’ın sona ermesinde hiçbir rolünün olmadığı söylenemez.

Zaman içerisinde uluslararası sistemde yaşanan değişim, tehdit ve risklerin değişmesi ve küresel güçler arasındaki dengenin sarsılması, 1980’ler sonunda artan silahsızlanma eğiliminin artık sürdürülmesini güçleştiriyor. Zira ABD ve Rusya’nın yanısıra görece geri kalmışlığını gidererek ciddi bir rakip haline gelen Çin ve Hindistan gibi ülkelerin günümüzün uluslararası sisteminde güvenlik/tehdit algısı ve öncelikleri 1980’lerle kıyaslanmayacak derecede farklılık arz ediyor. Hal böyle olunca da bir zamanlar için uygun ve belki de kaçınılmaz görülen ve iki taraf için de avantajlar sağlayan bir antlaşma artık iki taraf için de bir ayak bağı olarak algılanıyor. Dünyada silahlanmanın ve güvenlik harcamalarının artmakta olduğu dikkate alınırsa, geleceğin yeni tehditlere gebe olduğunu söylemek mümkün.