Orta Çağ’da Türklerin kadınları devlet yönetirken Avrupa’da kadınlar diri diri yakılıyordu. Avrupa ayyuka çıkan isyanlar sonucunda medeniyetle tanıştı. Şimdi biz bu sonradan görmelerin kanunlarına mı muhtacız..?

İstanbul Sözleşmesi’nin 46 imzacısı var fakat 46’sı da yürürlüğe sokamadı. İngiltere dahi parlamentosundan geçiremedi. Ama sanki sadece Türkiye reddetmişçesine bir algı ile Türkiye’yi karalıyorlar. Halbuki mecliste kendi kanunlarımızı üretmek üzere kadınlardan oluşan bir komisyon kuruldu ama bunu görmezler. Sözleşme ortaya çıktığında da niyet kadın değildi, reddedildiğinde de kadın değil. Kadın sadece siyasetleri için bir meze.

Genel atmosfere bir bakalım: Öznesi kadın olan cümlelerin, hep bir gizli öznesi var ve bu durum Türkçeye aykırı bilirsiniz. Kadın diye başlayan cümleleri; terörizmi, LGBT+’yı yani kaosu besliyor. LGBT+ derken buradaki artı pedofiliye kadar varıyor, kadın hakkı diyerek pedofiliyi normalleştirme derdine düşüyorlar. Kadın sadece bir masa konusu… Kadın bir maske, kadın bir kalkan, kadın siyasi bir meze, kadın bir konu, her konuya meze edilebilecek bir şey… Kadının adı kadın olarak yok… Kadın diye kurulan cümlelerin öznesi kadın değil. Kadın her şey ama insan değil. Dünyada kadına dair milyarlarca cümle kuruluyor, kadın her cümleye sığıyor, ama insanlığa sığmıyor. Kurulan her cümle kadını itina ile insanlıktan ayırıyor, pozitif bir ayrım ile..

Erkekler insanlık üzerine konuşulan her konudan, her politikadan, her kanundan cinsiyetleri belirtilmeksizin yararlanırken kadınlar için özel kanun gerekiyor. Hayvanlar gibi. Erkek hakları diye bir başlık yok ama kadın hakları ve hayvan hakları diye ayrı bir başlık var. Bu şu demek, Erkek insandır, hayvan hayvandır, kadın da arasında bir yerde işte … Mantığın kurucusu, batının piri Aristo Tales de zaten kadın için insan ve hayvan arasında bir varlıktır, diyor. Medeniyetle milletin isyanı sonucunda zorunlu olarak tanışan Avrupa da, işte bu mantıksız mantığı yürüterek kadınlardan aldığı hakları insanlıktan öte bir yerde teslim ediyor. Bizler de alkış tutuyoruz, Avrupa medeniyetin beşiğidir, diyoruz. Sorun: Kadının insanlıktan ötelenmesi, Çözüm: Kadının insanlıktan ötelenmesi. Biz sorunun çıkıp bir virüs gibi üzerimize yayıldığı yerden, çözümü medet umuyoruz.

Haliyle bitmiyor kadın istismarları, cinayetleri, şiddet vesaire… Çünkü insanlığın yarısı olan kadın, tarih boyunca insan değilmişçesine ezildi ve aciz bırakıldı. Şimdi ürettikleri aciz profil üzerinden çözüm arıyorlar, her çözüm(!) acizliği vurguluyor. Oysa yaradan kulunu aciz yaratmadı, kadını aciz kılan insanlık… Kadına biçilen aciziyet, korunmak için değil kullanılmak için var sanki. Kadın sorununu çözmek için kadın sorunu üretiliyor. Dert kadın değil, siyaset-terörizm-lgbt+… ve dahası ama asla kadın değil. ***Kadınların uğradıkları istismarlar, sadece 3. Sayfa haberlerini okuyup sosyal medyada atılan sloganlara eşlik etmekle çözülmez. Bu sorun, kadının insanlıktan öteye itilişinin merkezi olan Avrupa’nın dayattığı çözüm(!) ile çözülmez. Yani sözün özü mor halkalar kimseyi samimi bir kadın hakları savunucusu yapmaz. İstanbul Sözleşmesi’nin derdi kadın değil kadına çözüm sunmaz. Her kadın istismarında “bu nasıl adalet, bu nasıl hukuk” diye hedefe Türkiye’yi koyarak eleştirdikleri hukuk sistemini de ülkemize Avrupa’dan ithal etmiştik, işe yaradı mı..? Şimdi yine Avrupa’nın dayattığı İstanbul Sözleşmesi hakikaten yaşatır mı..? Mesele kadın mı yoksa satır araları mı..?

Önce şunu soralım, tüm erkekler potansiyel suçlu ve tüm kadınlar da dürüst diyebilir miyiz?

Diyebileceğimiz tek şey her ikisi de insandır. Maddeler suiistimale açık değil mi.. Kaldı ki bunun bir çok örneği de mevcut, iftiralar, haksızlıklar. Mağdur olan kadın iken mağdur eden kadın konumuna geçebiliriz. Yani evet kadın çok mağdur, bu mağduriyet giderilmeli ama bunu suiistimale açık ve fire veren bir sözleşme ile yapamayız. Gerçek bir çözüm, sorun doğurmaz. Üstelik bu sözleşme kadının aciziyetini doğuran topraklarda üretilmiş bir sözleşme…

Bu sözleşme ile insanı, aile kavramını, toplumu parçalayacak ve uç noktalarda kutuplaştıracak; Kadının, insanlık kavramında kalan kırıntılarını da süpürüp kadını iyice öteleyecek bir sistem dayatılıyor. Kadının öznesi olduğu cümleler kuruluyor ama gizli özne hep LGBT+… İstanbul Sözleşmesi kadın meselesinden sıyrılıp kadın ile maskelenerek LGBT+ savunuculuğuna indirgendi. Pedofiliye aşk diyen zihniyet, “ İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyor… Burada kadın hakkı yok, burada çocuk hakkı yok, burada insanlık yok sadece sapkınlık var. Doyumsuz hazcıların, sapkınlıklarını kanunlaştırma arzusu var.

Biz kadınlarımızı korumak için satır aralarına bin bir türlü iğrençlik gizlenen ithal bir sözleşmeye mi muhtacız..? Doğu-Batı kadını insan yerine koymazken Türklerde Kadın/ Erkek eşti. Zaman içerisinde medeniyet adı altında Batı’nın vahşiliği, İslam adı altında doğunun sapkınlığı ülkemize nüfuz etti. Bizim ithal kanunlara ihtiyacımız yok, özümüze dönmeye ve kodlarımıza uygun kanunlara ihtiyacımız var. Aynı maziye ve aynı kültüre sahip olmadığımız Avrupa zihniyeti bize adalet getirmez…