Muazzam bir oran ile yaratılmış evrende insanlar olarak muazzam bir oransızlık içindeyiz. Ne haksızlığın ne hak verişin bir oranı yok, e haliyle hak verişlerin de faydasız olduğu bir zaman…

Öncelikle şunu bir kavrayalım; kadın, yaradılış itibarı ile haklarına doğuştan sahiptir. Kadına verilen haklar bir maharet değil iadedir, bir hata kabulleniştir, bir özürdür. Dünya tarihine bakıyoruz; ülkeler gelişmişliklerini bilimden, teknolojiden çok “kadına verdikleri haklar” ile sergilemeye çalışıyor. Üzerine kadını ayıran politikalarla bunu destekliyor, elbette ki maharet sayarak… İşte orantısızlık tam olarak bu.

Kadına haklarını iade ettik, alın bir de birçok alanda ayrımcılık yaptık, üstüne bir de politikalar ürettik… Özrümüzle, kabahatimizi büyüttük gibi bir durum var… Kadını ötelemiş, itmiş, haklarını almıştık, şimdi haklarını verip yine öteliyoruz… İnsan adı altında birleştirmek, doğal kazanımı olan haklarını iade ettikten sonra ne eksik ne fazla insan üzerinden, bir ayrım olmadığını belirterek yaklaşmak gerekirken, aksine iyice ayrıştırıyoruz. Elbette ki bu kastım, hukuki ve siyasi olarak, aksi halde kadın ve erkek eşit değil, eş olarak yaratılmıştır. Ama hukuk ve siyaset önünde kadın da erkek de “insan” olarak vardır, bu da ayrımsız bir eşitlik ister... Ayrım pozitif olsa da durum maalesef negatif.

Kadın haklarını geri alıyor, tam bu noktada eşit bir süreç başlamalıyken bu sefer bir pozitif iddialı ayrıştırma süreci başlıyor… “kadın politikaları”, “kadın hakları”, “kadın istihdamı”…  Hiç “erkek politikaları”, “erkek hakları”, “erkek istismarı” gördünüz mü..? İşte bu böyle iki yönlü olursa eşitlik oluyor, yahut hepsi “insan” olarak ele alınırsa…  Kadının kaybedilmiş süreci aşması için destek olunur ama bunu bu denli bir ayrımcılık silsilesi ile yapmak, kabahatten büyük bir özür oluyor. Kadın haklarını alıyor ancak insan seviyesine erişemiyor. Ayrı bir varlıkmışçasına bir tavır görüyor, haliyle bu durum da kullanılıyor. Yani pozitif ayrımlar, negatif tavırları doğuruyor… Feminizmin yanlış anlaşılması, kadının ahlaktan ibaret sayılması, kadının metalaştırılması hatta putlaştırılması gibi …

“Bütün kadınlar çiçektir”, “Bütün kadınlar güzeldir”… Kadını öteleyen, iyi bir şey yaptığını zannederken iyice yerin dibine gömen bir numara cümleler bunlar… Öncelikle, güzellik kadınların sahip olması gereken zorunlu bir vasıf değildir. Yaradılan her şeyde yaradanın ayrı bir güzelliği resmedilmiş zaten o apayrı. Ama kadın bunun figürü değil… Bütün kadınlar iyi, bütün kadınlar çiçek, bütün kadınlar güzel değildir! Bütün kadınlar insandır. Bilmemiz gereken tek slogan bu olmalı ve anlayacağımız tek gerçek de bu…

Bir kadına çiçek aldığınızda, tek taş aldığınızda, özel haklar ürettiğinizde vesaire vesaire, kadına hak ettiği değeri vermiş olmuyorsunuz. Bunu sadece kadını “insan” olarak gördüğünüzde yapabilirsiniz, sadece insan, aslında fazlasıyla basit. Çünkü her şey insanlıkla başlıyor. Elbette yaradılış itibarı ile olan ayrımlar var ve bunlara özel usuller uygulanmalıdır ama bunun dışında kadını yüceltme politikası güdülüyor. Yaşanmış mağduriyeti, verilmiş övgülerle unutturmaya mı çalışıyoruz yoksa “Unutma, mağdur edilmeye müsaitsin!” diye bağırıyor muyuz belli değil.  Kadını mağdur edilmeye müsait bırakan bir sanat dalı oluşturduk resmen, habire kadın için bir ayrımcılık ile kadını yüceltme sanatımız, kadına yönelik haksızlıkları ve mağduriyetleri unutturmayan bir vurgu oluyor adeta … Kadın kadın kadın derken, mağduriyeti unutturup çözmek yerine mağduriyeti perçinliyoruz. Üstelik bir de yeni mağduriyet imkânları ve alanları oluşturuyoruz, mağdur olan kadının içinden, mağdur eden bir kadın çıkarıyoruz… Yani ayırdıkça ayrılıyoruz, mağduriyeti katlıyoruz, çözümler; çözüldükçe çözümsüz kalıyor.

***Oysa ki çok basit, sadece basit bir algı: Kadın insandır.