Türk askerinin Bakü’de mehter ile attığı her adım; yüreklerde bir marş gibi çaldı;

“Hoş gelişler ola, Kahraman Enver Paşa, bir emir ver orduna Kafkas Dağı’nı aşa! …

Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor, Türkistan Türkleri bayrak açmış bekliyor…”

Anadolu’nun Kafkasya’ya açılan kapısını, Allah-u Ekber Dağları’nı aşan cesareti ile savundu; Tanrı Dağları’ndan yükselen sese, şehadet edip Türk dünyasını bağlayan köprüye ruh oldu… Enver Paşa, Turan Ordularının Başkumandanı… Onun ruhunu teslim ettiği dava, Karabağ zaferi ile taçlandı. Zafer nidasının, bismillahı oldu Enver Paşa’nın adı… Harbiye Nazırı Başkumandan Enver Paşa’nın buyruğu üzerine Nuri Paşa, Kafkas İslam Ordusu ile vatan toprağımız olan Bakü’yü Bolşevik ve Ermeni işgalinden kurtarmıştı. Yıllar sonra şimdi yine aynı yerde, aynı ruh ile emanetin şerefle taşındığı haykırıldı…

Karabağ’da düşmanın ayak bastığı toprağımızı arındırmak, vatan diye yeniden kazanmak için canını toprağa katan 2783 şehidimizin anısına, Türkiye 2783 asker ile Bakü’deki kutlamalara katıldı. “Bir ölür, bin diriliriz, dün de birdik bugün de biriz!” dedik cihana… Sanki Çeğen Tepesi’nden bir buyruk daha gelmişçesine Bakü sokaklarında Türk askerinin nidaları yükseldi… Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, Azerbaycan ile sevincimiz de kederimiz de birdi ve zafer nidamız da elbet bir olacaktı; bu nida, öyle bir nida ki Turan’ın aykırı çığırtkanlıkları bastıran gür sesi misali… Azerbaycan ve Türkiye ordusu, tek yürek olup mehter ile attığı her adımda Turan’ın ayak sesi oldu. Bakü sokaklarında, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” nidaları ile atılan her adım, Türk dünyası semalarında kanat çırptı. Elçibey havası çaldı, zafer toyuna hasret gönüllerde… Türk’ün şanlı bayrağı, Karabağ’dan selam durdu milletine… Ve Turan’ın nişanesi oldu Karabağ!* Atatürk’ün aziz hatırasına hürmetle, 8 Kasım’a alınan Karabağ’ın zafer günü; her yıl 8 Kasım’da kutlanıp ardından gelen 10 Kasım’da ise Atatürk’ün dipdiri fikirleriyle kökleşecek ve Turan’ın dallarını yeşerten can suyu olacak…

Bir milletin iki diasporası olmaz, dedik yıllarca… Boraltan’da milletini yok sayanların esamesi okunmuyor şimdi. Ankara’dan yükselen ses, Bakü’den yankılanıyor. Bakü ayaklandı mı Ankara yerinde durmuyor. Yüzünü düşmanı ile dost olan Arap’a çevirip, sırtını Türk’e dönenler de hayretler içinde tabii… Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, milli sesini bastırıp yükselen aykırı sesler; devlet elinden, bilge bir düstur ile kısıldı. Bugün devlet, ait olduğu milletin sesini bastıranları susturan bir cürüm ile Türk’ü söylüyor. Şüphesiz ki bu, varlığını milletine adamış ve benlik nefsinden arınarak devlet adamlığı sergileyen Lider Devlet Bahçeli’nin iradesidir, bu yadsınamaz. Bunu görmek istemeyenler, yanlış safta, yanlış kıbleye yönelenlerdir, yahut doğruları çıkarlarına uyduramayanlardır. Şunu belirtmek gerekir ki, kadim Türk milletinin varlık davasında; her daim, çıkarlarını milletin bekasına denk tutanlar, zafer şerbetini tatmaya hak kazanmışlardır. Bugün de, orada burada ne işimiz var gibi dar bir siyasetle Türk’ün cürmünü küçümseyen ve çıkarlarına göre orantısız, faydasız bir muhalefetle Meclisi işgal edenlerin yine şerbetin tadına varamadığı gündür. Turan’ı ütopik bir düşünceymişçesine küçümseyip; AB kapısında el açıp imkânsızlara meyillenenlerin, gerçeklerinin hayal olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleştiği gündür. Ankara’dan Bakü’ye gönderilen bir selam dahi düşmanın uygularını karabasanlarla bölmeye yeterken, Turan’ın bir hayalden ibaret olduğunu söyleyen her söz, düşmanın sufle verişidir. Düşman suflesi ile memleket bağrında tiyatro çevirenlere de, “Tiyatro bitti, beklemeye lüzum görmüyorum.” diyen Hüseyin Nihal Atsız, öngörü ile dünden sesleniyor… Şimdi gerçeklerin göbeğine kurulan tiyatronun perdesi çekildi; tiyatrocuların bağlı olduğu ipin ucu aleni bir şekilde meydanda… Elbette milli şuurunu açık tutanların görebileceği bir şey bu, milli şuurunu kapatıp milliyetçilik taslayanların körlüğü ayandır. Bugün milli bir şuurla bakan ve kulak veren herkes; Türk’ün cihandaki varlığı ile gönüllerde var olan Turan’ın dillerdeki sesini duyabilir ve gerçekliğini görebilir. Karabağ’ı gözünün yaşında saklayan Türk milleti, Karabağ zaferini kutladığı gün yüreğindeki Turan’ın nişanını da kıydı. Bu halka Karabağ’dan verilmiş bir söz ile Türk dünyasının birleşen elleridir. Karabağ’da şehadet edenlerin emanetini alıp Türkiye’den Bakü’ye varanların attığı adımlar; *Türkiye’den Azerbaycan’a kadar değil, Turan’a kadardır!

“Türkiye, Türk cumhuriyetlerine yol gösteren bir seher yıldızıdır.” demişti, geçmiş dönem Kırgızistan Devlet Başkanı Askar Akayev… Şimdi seher vaktindeyiz; *Karabağ’dan Türk dünyasına yükselen güneş, Turan için doğacak… *